30 Ağustos 2011 Salı

Minareden atlarım, bayramlarınızı kutlarım

0 yorum

Hem 30 Ağustos Zafer Bayramı, hem de Ramazan bayramınızı en içten dileklerimle kutlar, nice bayramlar dilerim...

Ve Tanrı erkeği yarattı

0 yorum

 Adamın ruhu rahat...

29 Ağustos 2011 Pazartesi

100 metre finalinde 40 metre fark

0 yorum

28 Ağustos 2011 Pazar

Bir şey yap Wenger dayı

0 yorum


Bugün 8-2 biten maçtan hepinizin haberi vardır.
Manchester United, Arsenal'in henüz yeni ergen kadrosunu dağıttı adeta. Hem de ne dağıtmak. Öyle goller oldu ki maçta..
Aylardır futbola hasret olan ülkem ve ben, şu son iki günde izledikleriyle futbola olan aşkını bir nebze olsun gidermiş olsa gerek.
Yalnız maçtan çok konuşmak istediğim bir başka konu var. O da Arsene Wenger'in inadı.
Kulüp sürekli oyuncu satıyor, hem de en iyi oyuncularını.

Bu sene önce Clichy, sonra zorlamayla Cesc, son olarakta Nasri takımdan ayrıldı. Peki yerlerine kim alındı?
Cevap yok.
Uzun zamandır Arsene Wenger'in Arsenal adına yakışacak büyük çapta bir transfer yaptığı haberini duymuyoruz hiç birimiz. Önceleri Londra'da futbolun güç simgesi Arsenal iken , şimdi Arsenal alt yapı şubesi iyi olan bir kulübe dönüşmeye başlıyor sanki. Ki bu da çok kimseyi memnun etmeyecektir.

Önceleri Arsenal dediğinizde insan duraksardı. Seaman'lar, Suker'ler, Parlour'lar, Henry'ler , Bergkamp'lar ve daha bir çokları. Adams, Pires, Vieira, Kanu... Şimdi aklıma gelenler bunlar.

Şimdi ise bu görüntüden çok uzakta bir Arsenal, çok uzakta bir sistem var. Ve çökmekte olan bir sistem.
Kimse Wenger'e yanlış yapıyorsun demez, Wenger'e kötü antrenörde demez. Ama birisinin artık ona :''Artık bu sevdadan vazgeç.'' deme vakti geldi de geçiyor bence.

Tamam genç oyunculara önem vermesi , onlarla kulübü bir yerlere getirip bir yapılanma içine sokmaya çalışması büyük olay. Gerçekten takdir edilecek bir olay. Ki bunun için sonuna kadar da sabredilir, sabredilmelidir.
Ama Arsenal çok sabretti. Ha geldi ha gelecek dendi o uzun yıllardır beklenen kupa ve başarı için. Gelmedi.
Şimdi ise bence transfer yapmalıdır Arsenal. Hem de büyük çapta transferler. Eğer yapmazlarsa, bu sene işleri çok zor olabilir...

Nasri ve Futbol ''Endüstrisi''

0 yorum


Belki de yukarıdaki fotoğraf çok şey anlatıyor günümüz futbolu için.
Önceleri futbol duygusallığın, renklerin ve aşkın ağır bastığı bir alandı.
Metin Oktay'ın Galatasaray taraftarı olduğu için kendisine teklif edilen paranın yarısını veren Galatasaray'ı kabul etmesi ve buna benzer bir çok duruma şahit olunurdu.
George Best'lerin, Maradona'ların, Pele'lerin, Cruyff'ların , Cantona'ların ve hatta Zidane'ların dönemlerinde böyleydi bu. Farklı dönemlerden farklı örnekler verdim.
Çünkü futbol önceden, onların döneminde böyle oynanırdı. Para için değil, bir tutku olduğu için.
Bu yüzden konuşuldu Maradona'nın İngiltere'yi yıkan 'Tanrının eli' vuruşu . Para için değildi.
Wembleyde İngiltere'ye 8-0 kaybettiğimiz maç sırasında oluşan anıları , şimdi gülerek dinleyip anlatıyorsak, futbolun güzel yanı bu olsa gerek.
Formanın önündeki reklam kimsenin umrunda olmaz, stadın isminin Emirates değilde Highbury, TT Arena değilde Ali Sami Yen olduğu zamanlar bir başka güzeldi futbol.

Şimdi ise Araplar futbola el attı. Tabi ondan önce Rus damgasıda var Chelsea menşeyli. Abramovic Chelsea'den bir dünya takımı yarattı o konu ayrı.
Ama şimdi ise Araplar moda oldu futbolda. Adamlar futbolu futbol olduğu için sevenlerle, ona aşık olanlarla
dalga geçiyor adeta. Futbol üzerinden yatırım yapıyorlar.
İlk örnek Manchester City.
Khaldoon El Mübarek (Eğer yanlış hatırlamıyorsam ismini) bir kaç sene önce devraldı Manchester City'yi. Yavaş yavaş İngiltere'nin orta sıra takımının sahip olduğu orta düzey kadroya bir bir takviyeler yapmaya başladı. Hem de çok büyük maliyetli takviyeler.
Gün geçtikçe hem transferlerin maliyeti, hem de gelen oyuncuların ismi büyüdü. Tevez'i, Yaya Toure'si, Adebayor'u , David Silva'sı, De Jong'u , Kolarov'u , Milner'ı ,Balotelli'si , Clichy'si derken son iki isim olarak Nasri ve Aguero katıldı ekibe.

Nasri ve Clichy'nin ise nasıl geldiğini hepimiz biliyoruz. Özellikle Clichy sanıyorum bir iki sezon önce ; ''Bir gün sadece parayı önemserseniz, yolunuz mutlaka Manchester City'e düşecektir.'' tarzında bir cümle kurmuş. Ve bu yaz Manchester City'e transfer olmuştu.

Yukarıda saydığım isimler ilk aklıma gelenler. Bu kadro bile Şampiyonlar Ligi'ni zorlayacak düzeyde . Peki neden bu insanlar bu oluşuma dahil oldular. Hem de hiç düşünmeden, hatta çoğu kendi kulübünden koşa koşa gelerek.
Futbol bu kadar mı futbol olmaktan çıkıpta, yatırım aracı haline geldi. Oyuncular bu kadar mı paranın peşine düşer oldu ?

Bir diğer örnekler Malaga ve Paris Saint Germain.
Özellikle Paris Saint Germain bu sene çok göze battı.Belki de Avrupa'da geçtiğimiz sezon en çok sivrilen oyunculardan birini, Javier Pastore'yi kadrolarına katmışlardı. Hem de tam 43 milyon euroya. Fabregas'ın 29 milyon euro karşılığı transfer olduğu sezon, bu paraya böyle transfer yapmak ben dahil çok kimsenin garibine gitmişti tabi. Bana kalırsa yazık etti kendine.
Peki Palermo'yu yalnızca çok üst düzey takımlar olduğu takdirde bırakacağım diyen Pastore neden gitti PSG'ye? O da mı futbolu oyun olarak değilde, ekmek teknesi olarak görüyordu?

Aynı şekilde İspanya'da Malaga. Yaptıkları transferlerin detaylarını bilmiyorum şuan ama, Baptista, Demichelis gibi oyuncuları kadrosuna katmışlardı en son hatırladığım kadarıyla ve bildiğimiz Malaga'dan çok daha farklı bir hale geldiler artık. La Liga'da ilk 5 olmasa bile , ilk 8'i en azından bu sene zorlayacaklardır diye düşünüyorum.

 Şuan hangisi daha can alıcı duruyor. Porto olmak mı, Manchester City olmak mı? Bana sorarsanız kesinlikle Porto olmak derim. Şimdi diyeceksiniz ki Porto işi ticarete dökmüyormu? Porto futbol üzerinden para kazanıyor. Futbolu yatırım olarak değil, tutku olarak kullanıp para kazanıyor. Ve çok da doğru yapıyorlar. Koca Avrupa'da o sistemi oturtabilen bir takım bile yok bence Porto'dan başka. Ayrıca para kazanırken hem başarı kazanıyor, hem de sempati oluşturuyorlar izleyenler üzerinde. Her geçen sene Porto'yu izleyenler, ''Vay be bu adamda kimmiş?'' diyecek birini mutlaka buluyor. Ertesi sene o adam büyük kulüplerden birine çok yüksek bir ücret karşılığında satılıyor, Porto o büyük kulüpleri o sene yenip yeniden şampiyon oluyor.
Zaten bunu Avrupa'da bir tek onlar yapabildiği için bu kadar başarılılar.
Bir tek onlar diyorum ama satabilme açısından diyorum bunu. Yoksa Barcelona'da oyuncu çıkarma konusunda Porto'dan aşağıda değil ama, adamlar zaten dünyanın en iyisi şuan, kime oyuncu satacaklar ki ...


Neyse konu fazla dağılmadan toparlayayım.
Bütün bu olanlar çok garibime gidiyor benim açıkcası. Ülkemizde de tutturmuşlar bir marka değeri sevdası. Futbolun önüne geçmiş 'Yayıncı kuruluşun' kazanacağı para. Peki benim futbol zevkim ne olacak? Her hafta kahveye gidip bağıra çağıra, küfür ede ede futbolunu izlemek isteyen adam ne yapsın marka değerini.
Marka değeri düşecek diye, 'Futbol' dan vazgeçecek değilizya..

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Drogba'nın sakatlandığı an

0 yorum


Adam 5. kattan düşmüş gibi olmuş resmen. Çok çok kötü bir pozisyon. Gerçekten çok büyük bi talihsizlik. Umuyorum bir an önce iyileşecektir. Ama bu pozisyonda Drogba değilde bir başkası olsaydı şuan yaşıyor olurmuydu bilemiyorum...

Bu arada videonun altındaki yorumlardan birisi şöyle ;
and Fernando Torres still didn't score. 
Torres'e de çok yükleniyorlar hani...



Fark var

0 yorum

Yaprak Dökümü

0 yorum

Fenerbahçe dökülüyor..
Yavaş yavaş tahmin ettiğim şeyler olmaya başladı. Lugano'nun gitmesine kesin gözüyle bakıyordum zaten, Lugano gitti bile.
Şimdi ise Gökhan Gönül ve Andre Santos'un gideceği konuşuluyor.
Yaprak dökümünü geçtim, Fenerbahçe'de direk ağaç budanıyor. Ama bence işin en önemli ve en ciddi parçası Lugano.

Herkes tahmin ediyordu bu adamın bu sene gidebileceğini. Sözleşmesindeki madde bunun en büyük destekleyicisiydi. Ve nitekim Lugano -bildiğim kadarıyla- 3 milyon euroya Paris Saint Germain'e transfer oldu.
Bu olayla Fenerbahçe, sadece bir stoperden çok daha fazlasını kaybetti...

Lugano , her taraftarın kendi takımında isteyeceği tipte oyunculardandır. Durmadan savaşır, terinin son damlasına kadar formasının hakkını verir, mücadele eder, çekinmeden oynar. Takımını ateşler, taraftarı ateşler.. Bir anlamda bayrak adamdır bu tarz adamlar. Taraftarın sahadaki yansımasıdır. Yüreğiyle oynar, canını , ruhunu katar oyununa. Rakip takım taraftarını kendinden nefret ettirir, ama kendi taraftarıda bir o kadar hayrandır bu tarz adamlara.

Bu yüzden dedim Fenerbahçe çok şey kaybetti diye. Bir stoperden fazlasıydı Lugano. Sıradan bir üst düzey savunma oyuncusunun yaptıklarının çok daha fazlasını yapıyordu. Şimdi Lugano Fransa'da. Sırada ise Gökhan Gönül var diyorlar. O da İspanya yolcusu olabilir...

Galatasaray'ın lig Fikstürü

0 yorum

Hafta sonu futbol

0 yorum


27 AĞUSTOS CUMARTESİ

14:00 Aston Villa-Wolverhampton / Spormax
14:30 Wigan Athletic-Queen Park Rangers / Lig TV
16:30 Kaiserslautern-Bayern Münih / Trt Spor
17:00 Chelsea-Norwich City / Spormax
17:00 Blackburn Rovers-Everton / Lig TV
19:00 Sporting Gijon-Real Sociedad / Ntv Spor
19:30 Bayer Leverkusen-Borussia Dortmund / Trt Spor
19:30 Liverpool-Bolton Wanderers / Spormax
21:00 Valencia-Racing Santander / Ntv Spor
23:00 Granada-Real Betis / Ntv Spor

28 AĞUSTOS PAZAR


00:00 Fluminense-Botafago / Spormax
13:00 Atletico Madrid-Osasuna / Ntv Spor
15:00 Newcastle United-Fulham / Lig TV
15:30 Tottenham Hotspur-Manchester City / Spormax
17:00 West Bromwich Albion-Stoke City / Lig TV
18:00 Manchester United-Arsenal / Spormax
18:30 Schalke 04-Borissia Mönchengladbach / Trt Spor
19:00 Getafe-Levante / Ntv Spor
21:00 Real Zaragoza-Real Madrid / Ntv Spor
22:00 Santos-Sao Paolo / Spormax
23:00 Sevilla–Malaga / Ntv Spor


29 AĞUSTOS PAZARTESİ
22:00 Barcelona-Villareal / Ntv Spor

26 Ağustos 2011 Cuma

Alınası formalar

0 yorum









Fenerbahçeye yakışan

0 yorum


Uefa'nın baskısıyla alınan karar sonrası artık herşey netleşmiştir. Şike davasının suçlusu Fenerbahçe'dir. Diğer bütün külüpler aklanmıştır. Kararın geç verilmesi ve sisteme UEFA'nın devereye sokulması ile Fenerbahçeye bu dönemde verilebilecek maksimum zarar verilmiş, herkes rahatlamış, sorun da ortadan kalkmıştır.


Ama cezamızı aldık kurtulduk diye düşünen Fenerbahçelilere hemen sevinmemelerini tavsiye ederim. Görünen o ki Fenerbahçe biraz toparlanıp ayağa kalkmaya çalıştığında bir darbe daha gelecek ki takım beş on yıl kendine gelemesin. Nasıl mı olacak?


Şike UEFA kupası maçları için mi iddia ediliyor? Hayır, Türkiye Ligleri için. Öyleyse nasıl oluyor da Türkiye Liglerinde yapıldığı iddia edilen şike ile ilgili olarak Fenerbahçeyi şampiyonlar liginden mahrum bırakan federasyon ligi hiçbirşey olmamış gibi başlatabiliyor? Şampiyonlar igine almamakla zaten kulübü suçlu ilan etmişsin. Niye cenazeyi gömmüyorsun? Fenerbahçenin durumu netleşmeden Şampiyonlar ligine katılması durumunda ortaya çıkan riskler ligimiz için de geçerli değil mi? Lig başladıktan sonra diyelim ki 10. haftada Mahkeme iddaanameyi kabul ederse ne olacak? Boşa oynanan maçlar, heba olan sezonlar ve karmaşa. Şimdi bütün bunlara rağmen neden Fenerbahçe küme düşürülmüyor? Baştaki sorumuzu tekrar edelim. Neden cenaze gömülmüyor? Tabi ki Fenerbahçenin derisi için.


Fenerbahçenin etinden sütünden yararlananlar derisini de istiyor. Bu sezon tüm takımlar ciddi paralar harcadı bir çok kulüp iflas aşamasında, çok paraya ihtiyacın olduğu bir sezonda lige Fenerbahçesiz başlanması halinde tüm gelirler(yayın gelirleri, forma satışları, yazılı görsel medya ve reklam gelirleri, sponsorluklar v.b) düşecektir. Bu nedenle ne Federasyon ne de kulüpler Fenerbahçenin küme düşmesini istemiyor. Bunun için TFF şike yaptığına emin olduğu halde küme düşürmüyor. İddianame biraz gecikirse belki bu sezonu gelir kaybı yaşamadan kurtarırım diyor. Peki Fenerbahçenin durumu ne olacak? Suçlu olmuş ama mahkümiyeti onaylanmamış olarak nasıl Lige devam edecek ve motive olacak? Bu takım için bu sezon başlamadan bitmiştir. Eğer iddianame sezon ortasında ya da sonunda kabul edilirse alacağı cezalar dolayısıyla gelecek sezon da bitmiştir.


Fenerbahçe derisini yüzdürmemek ve bu oyunu bozmak için ne gerekiyorsa yapıp kendini küme düşürtmelidir. Bank Asya Liginden başlamalı ve temiz bir sayfa açmalıdır. Yıllarca süreceği kesin olan davada da haklarını sonuna kadar korumalı ve kendini savunmalıdır.


Bu arada, TFF'nunun Disiplin Talimatnamesinin iyiniyetli davranışlarını inceleyen 104. maddesi "şaibeye bulaşan takım kupayı iade ederse cezaden yırtabilir" hükmünü kullanarak avantaj sağlayan Beşiktaşı tebrik etmek bu maddeyi göremeyen Fenerbahçe yöneticilerine de yakın gözlüğü tedarik etmek yerinde olacaktır. Bundan sonra işe yarar mı bilmiyorum ama Fenerbahçenin de şampiyonluk kupasını vermesi yerinde olabilir. Ama federasyona değil, yöneticisi, futbolcusu, milletvekili, taraftarı ve medyası ile lig bittikten sonra da şampiyonluğu kovalayan ve isteyen Trabzonspor ile, Şampiyonluğu Fenerbahçe almasın diye her türlü özveri ve gayreti gösteren Galatasaraya. Tabi kupa tek olduğundan öncelikle kupayı eşit olarak ikiye bölmek sonra da bir parçasını Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arenaya diğerini de Avni Aker'e göndermek en adil ve doğru olanıdır. İstek halinde kupanın alt yani kıç kısmı ya da kulplarından biri de Federasyona postalanabilir. Fenerbahçeye yakışan da budur.

Günah Keçisi

0 yorum


Mehmet Ali Aydınlar. Şüphesiz Türk futbolunun bu yaz en fazla konuşulan ismi.
Ama şöyle bir dezavantajı var ki, hangi takım taraftarı konuşursa konuşsun, hepsi aleyhinde konuştu bütün yaz boyunca.
Ben de aleyhinde konuştum, Fenerbahçe taraftarı olan babamda, Beşiktaş'lı olan arkadaşımda.
Kim ne dese işin ucu Mehmet Ali Aydınlar'a bağlanıyor. Ardına da okkalı bi küfür koyuveriyor cümleyi kuran .

Peki bunun sorumlusu kim?
Bunun sorumlusu ne Fenerbahçe'dir, ne Aziz Yıldırım ne de UEFA.
Bunun sorumlusu Mehmet Ali Aydınlar'ın ta kendisidir. İlk başta süreci iyi yönetememesi. Verdiği kararlardan geri dönmesi, olayı ertelemesi, lafı eveleyip gevelemesi ve yaptığı bilimum hareketler, Mehmet Ali Aydınlar'ı Türk futbolunun düştüğü durumun sorumlusu haline getirdi.


Ha evet olaylar iyice karıştı. Fenerbahçeli oluşuyla verdiği her kararın bağdaştırıldığı dönemde, Fenerbahçe As Başkanı Nihat Özdemir çıktı, saydı sövdü Mehmet Ali Aydınlar'a.
Ağzına geleni söyledi ve ekledi, DÜ-ŞÜR-SÜN-LER dedi. Ve üstüne bir ton laf etti .
Aydınlar ise Özdemir telefondan ayrıldıktan sonra, cümleyi tam olarak hatırlamasamda şu anlama gelen bir şey söyledi : '' Daha dün benim aldığım kararları, olaylar karşısındaki duruşumu ve yaptıklarımı takdir eden ve onaylayan Fenerbahçe yönetimi şimdi bana bu tavrı takınıyor. Şuan beni sorumlu tuttukları kararı ben almadım, bu kararı UEFA aldı. UEFA, Şampiyonlar Ligi'nin marka değerine fazlasıyla önem veriyordu, ve bu sebeple Fenerbahçe'yi organizasyona almak istemedi.''

Ayrıca Mehmet Ali Aydınlar Fenerbahçe yöneticilerini ne yapabilecekleri konusunda uyardığını, olumlu tavır sergilemeleri gerektiğinide belirttiğini fakat Fenerbahçe yönetiminin her hangi bir şey yapmadığını belirtti.

Şuan bütün taraftarlar Mehmet Ali Aydınlar'ı günah keçisi ilan etmiş durumda. Bende bu olaylardan onu sorumlu tutuyorum, Fenerbahçelilerde, Beşiktaşlılarda.

Trabzonlular mı? Onlar hala sevinçten kolbastı oynuyorlarmış...

Fotoğraf  http://lucarelli-breitner.blogspot.com/2011/08/yorumsuz-playoff-yorumu.html

24 Ağustos 2011 Çarşamba

İyi, Kötü Çirkin

0 yorum

Tarih 23.Ağustos 1969 İnönü Stadyumu; Geçmişleri Cumhuriyet öncesine dayanan, spor alanındaki ezeli rekabette dünya çapında üne sahip dünyanın en güzel şehrinin iki takımı Fenerbahçe ile Galatasaray'ın maçı;

Galatasaray futbol tarihinin efsane ismi taçsız kral lakaplı Metin Oktay jübile yapıyor. Bu sporcunun Galatasaraylıların gönlünde öyle bir yeri var ki bugüne kadar hiç kimse bu payeye erişememiş, göründüğü kadarıyla bundan sonra da hiç bir futbolcunun erişmesi de mümkün görünmemekte. Jübile maçında Galatasarayın karşısında kim var? Fenerbahçe, ezeli rakibi. Maç ile ilgili Fenerbahçelilerin tek bir isteği var, hem kişiliği hem de futbolu ile insanları kendine hayran bırakan Galatasarayın efsanesine bir kez olsun "Fenerbahçe" forması giydirebilmek. Karşı taraf da Fenerbahçenin efsane açığı Can Bartunun bir kez de olsa Galatasaray forması giymesini istiyor. Maçın ikinci yarısında Metin Oktay Fenerbahçe, Can Bartu da Galatasaray forması giyiyor. Seyirciler bir arada neşe içinde maç seyrediyorlar. O dönemde ezeli rekabette ne var; rakip takımla dalga geçme amiyane tabirle "ti"ye alma var ama nezaket ve incelikle, espiri var ama ölçülü.


Tam 42 yıl geçmiş olmasına rağmen iki kulüp arasındaki rekabet halen devam etmekte ama geçen yıllar nezaketi, inceliği ve ölçülü espirileri götürmüş yerine de aşağılama, küfür, kavga ve tahammülsüzlük getirmiş. Spor ahlakı ve kültürü gitmiş yerine "vahşi kapitalizm" gelmiş. Bugün, şampiyon olmak için her şeyi yapmak, rakibe ceza aldırmaya uğraşmak, şikayet etmek ya da başarılı olmasına engel olmak kısaca rakibi ne pahasına olursa olsun piyasadan silmek temel hedeftir tıpkı vahşi kapitalizm yaklaşımında olduğu gibi. İnsan şaşırıyor, yarım insan yaşamı süresince nasıl olmuş da sporcu kimlikleri öne çıkan beyefendi kişiler gitmiş yerine para babaları kulüp başkanı olmuş. Derin teknik bilgileri ve uslüpları ile spor karşılaşmalarını edebi bir şekilde yorumlayan yazarlar gitmiş de yerine rakip takıma sallayan kendi takımının başarılarını abartan fanatik külüp taraftarı kalemşörler gelmiş. O dönemi yaşayan insanlar hala sağken birlikte neşe içinde maç seyreden futbol seyircisi ne zaman tek hedefi rakip takıma zarar vermek olan zombilere dönüşmüş? Nasıl olmuş da spor külüpleri en çok forma satışı, en çok hasılat ve sponsor geliri alma üzerine yoğunlaşan şirketlere dönüşmüş?

Sanırım sorunun cevabı para ile alakalı, ülkemiz futbolu küresel sermayenin girdabına kapılmış durumda ve eğer para ekseninden çıkaramazsak bu sorun derinleşerek sürecektir. Bugün sürdürülen çabalar sanılmasın ki ülke futbolunun kurtuluşu için yapılmakta. Tüm çabalar futbol endüstrisinin yani sermayenin faaliyetlerini sürdürme çabasıdır. Artık büyüğünden küçüğüne tüm kulüpler küresel sermayeye esir durumdadır. Sistemin tek ilacı da paradır. Taraftarına şirin görünmek için yalandan bağıranları dürüstlük taslayanları ciddiye almamak gerekmektedir. futbolumuzda her şey paradır ve bu parayı sağlayan en önemli unsur da fenerbahçe-galatasaray rekabetidir. Bu olmaz ise ligimiz beş para etmeyecektir. İşin içinde olan herkesin şike olayını kapatma, görmezden gelme ya da erteleme girişimleri de bu yüzdendir. Hatta eminim şike olayının kabulü ve örneğin üç büyük kulübün küme düşmesi ve ceza alması halinde futbol endüstrisinin uğrayacağı maddi kayıbın büyüklüğü kendisi de küresel sermayeye muhtaç olan UEFA'ya bile geri adım attıracaktır.

Burada önümüze iki yol çıkmaktadır. Ya futbolumuz kendi topraklarımızda yetişen, eskiden olduğu gibi küçük paralarla top oynayan amatör ruhlu gençlere emanet edilecek, ya da para ve şöhret için her şeyi yapabilen kapitalistlere bırakılacaktır. İlla ki şampiyonlar ligi şampiyonu olmayı ya da global futbol piyasasından daha fazla para almayı hedefliyorsak o zaman bu soruşturmadan ya da davalardan birşey çıkmayacaktır. Yazımıza 42 yıl önce bugün olan bir jübile maçı ile başlamamızın tek sebebi futbolumuzu kurtarmak için bir alternatifimiz daha olduğunu hatırlatmaktır.

23 Ağustos 2011 Salı

Balotelli'de beyin bedava

0 yorum

22 Ağustos 2011 Pazartesi

İlhan Cavcav'a

0 yorum


Tarih: 20 Aralık 2005
Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, Fenerbahçe yönetimini terör örgütü PKK'ya benzetirken, Sarı-lacivertli yönetimi cumhuriyet içinde yeni bir cumhuriyet kurma peşinde olan bir örgüt gibi davranmakla suçladı. Fenerbahçe'yi Türk futbolunu bölmekle suçlayan Cavcav, "Üzülerek ifade ediyorum, Fenerbahçe yönetimini Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti varken PKK gibi, başka kuruluşlar gibi Türkiye'de hükümet kurmak isteyen, cumhuriyet içerisinde cumhuriyet kurmak isteyen bir örgüte benzetiyorum" dedi.
Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, İHA'ya Fenerbahçe camiasını ayağa kaldıracak açıklamalarda bulundu. Fenerbahçe'nin Kulüpler Birliği'nden ayrılmasını eleştiren Başkan İlhan Cavcav, "Türkiye'de 18 kulüp var. Fenerbahçe de büyük bir camia. Üzülerek ifade ediyorum, Fenerbahçe yönetimini Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti varken PKK gibi, başka kuruluşlar gibi Türkiye'de hükümet kurmak isteyen, cumhuriyet içerisinde cumhuriyet kurmak isteyen bir örgüte benzetiyorum. Biz vatan olarak biriz. Bütün Türkiye Cumhuriyeti Türk'ü de olsa Kürt'ü de olsa Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıdır. Bir bütünleşme içinde olmamız lazım. Ama sporumuzda büyük, güzide kulübümüz Fenerbahçe'nin başkanı tutum, davranış ve beyanlarıyla sanki Fenerbahçe Cumhuriyeti'ni kurma gibi bir gayret ve çaba içerisinde. Fenerbahçe Kulübü de tutum ve davranışlarıyla böyle bir cumhuriyet kurma arzusunu ortaya koyuyor. Bu benim için şahıs olarak önemli değil. Türkiye'de 18 kulübümüz var. Fenerbahçe eğer böyle bir Cumhuriyet kurmak arzusu içerisindeyse; Kulüpler Birliği'nden ayrıldığını nasıl açıkladıysa, Türkiye liglerinden de çekildiğini ilan etsin" diye konuştu.
Fenerbahçe Kulübü'ne İstanbul'daki Kartalspor, Pendikspor, Beylerbeyi, Beykozspor gibi takımlarla bir lig kurmasını öneren Cavcav, "Fenerbahçe'nin de içinde olduğu bu takımlar kendi aralarında oynayabilir. O zaman herkes rahat eder. Fenerbahçe de rahat eder, diğer kulüplerimiz de rahat eder. Fenerbahçe kulübümüzün tutum ve davranışı şahsen benim için pek önemli bir olay değil. Olay olarak da görmek istemiyorum" ifadelerini kullandı.

21 Ağustos 2011 Pazar

Tarih bizi yazar, sizden hesap sorar

0 yorum

Büyütmek için resme tıklayın

Bütün bu olanlar , yaşananlar belki de Türk futbolunun nerelere gideceğinin, ne kadar parlak (!) olduğunun kanıtıdır.
Yayıncı kuruluşun faresi gibi peynir gösterdikleri tarafa giden Federasyon'un yaptıkları ve yapacakları, ligi ne duruma sokacak tahmin etmek zor.
Ama şike olaylarının durulduğu, üzerinin kapatıldığı şu günlerde Galatasaray kulübünden, yönetim kurulu üyesi Adnan Öztürk'ten, Sadri Şener ve Şenol Güneş'ten yapılan açıklamalar Federasyonun oldukça canını sıkmış olsak gerek.
Nitekim Şike olaylarında Aziz Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu'nun yaptıkları Fenerbahçe kulübünü bağlamazken , Adnan Öztürk'ün yaptığı açıklama Galatasaray kulübünü doğrudan bağlar olmuş.
Bunun üstüne yetmemiş, Gençlerbirliği kulübü başkanı İlhan Cavcav'da tutturmuş Galatasaray'ı kulüpler birliğinden çıkartalım diye.
Çıkarsınlar arkadaş. Alsınlar Trabzon'uda Galatasaray'ıda. Götlerine soksunlar kulüpler birliğini. İlhan Cavcav , bu ülkeden Galatasaray sayesinde zamanında altı takımın Avrupa'ya gittiği günleri, Dünya Kupasında gelen üçüncülükleri nasıl unutmuş anlayamadım, ama yaşlılığın etkisi olabileceğinide düşünüyorum.

Başlıkta da dediğim gibi. Tarih ileride hala Galatasaray'ı konuşuyor olacakken, bu kara leke Türk futbolu ve buna ortak eden bütün futbolun içinde ki insanların ve Fenerbahçe kulübünün üzerine yapışacaktır.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Yeni Süper Lig | Türk futbolunda play off

0 yorum


Bu sezondan itibaren lig sistemi değişiyor.
Ligde ilk 4 e kalan takımlar play off'a kalacak. Bu takımların ligde normal sezonda aldıkları puanlar bu play off'a taşınacak, ardından play off'ta lig usülü çift devreli maçlar yapılacak.
Şampiyon ve 2. olan Şampiyonlar Ligi'ne gidecek.
3. olan takım Avrupa Ligine.
4. takımın Avrupa Ligi şansı ise devam edecek.
Ligin 5-6-7 ve 8. sıradaki takımları kendi aralarında play off oynayacak. Bu play off un galibi ile 4. sıradaki takım maç yapacak ve kazanan takım Avrupa Ligi'ne gidecek.
Sistem bu sene sadece zirve için. Önümüzdeki seneden itibaren küme düşme potası içinde uygulanacak.


Kısaca anlatarak bu kadar oluyor. Sistem bu olacak yazdığım kadarıyla. Bana sorarsanız oldukça gereksiz, bir o kadar da saçma bir olay. Bunu yapmalarında ki amaç veya Türk futboluna kazandırmaya çalıştıkları şey nedir bilmiyorum ama, gerçekten gereksiz bir uygulama...

19 Ağustos 2011 Cuma

Cassio de Souza Soares Lincoln

0 yorum


Galatasaray'a ilk geldiğinde bütün herkes Fenerbahçe'ye attığı iki golü, Galatasaray'a neler katabileceğini , ne kadar büyük bir futbolcu olduğunu konuşuyordu.
Nitekim geldi ve öyle oldu. İlk 6 hafta ligin tozunu attı. Ardından Kalli kadro dışı bıraktı, Lincoln devre dışı kaldı.
Belki de Galatasaray tarihinde canlı olarak izlediğim ve en çok sempati duyduğum 2-3 oyuncudan birisidir Lincoln. Ona karşı zaafım vardır. Tıpkı Keita'da olduğu gibi. O ikisi konusunda hassasımdır. Gelme ihtimalleri olduğu zaman, sisteme uyar mı, takıma gerekli mi, iş yapar mı filan hiç umrumda olmaz. Lincoln ulan derim ve beklerim sadece.
Çünkü Lincoln'dür o.
Hagi'den sonra uzun yıllar beklediğimiz 10 Numarayı belki de gözle görülür biçimde doldurabilen 'tek' adamdır.
Ve şuan farkettim ki özlemişim bu adamı. Uzaktan şutlarını , no look paslarını ve herşeyini.
Keşke böyle olmasaydı da gitmeseydi Cassio de Souza.
Galatasaray'a olan aşkımı zamanında iyice depreştiren adam, böyle ayrılmasaymış.
Ama kısmet değilmiş , keşke geri dönse. Oynamasın abi. Kulübede otursun ama dönsün. Bi formasını alırdım en azından...

Helal olsun

2 yorum

Gerçekten büyük hareket yapmış Hugo Almeida. Bütün içtenliğimle helal olsun diyorum..

Efsane Olmak

0 yorum

Bir kulüp düşünün ki, ülkesinin kurtuluş savaşında aktif rol oynamış, tarihi ülke tarihine eş olsun.

Bir kulüp düşünün ki, başkanını her zaman ülkenin en popüler ve medyatik kişisi yapmış, sportif başarıları ülke spor tarihini şekillendirmiş olsun.

Bir kulüp düşünün ki, spor medyasının her zaman en fazla mesaisini almış, sportif gelirler ve bütçe imkanları yönünden diğer külüplerin önünde olsun.

Bir kulüp düşünün ki, sevgisi normal bir kulüp taraftargirliğinden çıkmış, tutkuya ve aşka dönüşmüş olsun,sadece taraftarı olmakla bile siyasi ve ekonomik kazanımlar elde ettirebilsin.

Bir kulüp düşünün ki, sarı lacivert çubuklu forması, futbol topunun peşinde koşan her çocuk ve gencin en az yarısının hayallerini süslüyor olsun, bu takımın ruhunu özümseyen her oyuncusunu başka hiçbir yoldan elde edilemeyecekleri özel bir statüye yani "fenerli" payesine ulaştırsun.

Aslına bakarsanız, Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın ve Trabzonspor'un büyüklükleri de Fenerbahçe ile mücadele edebildikleri ve rakibi olabildikleri içindir. Galatasaraylı ya da Trabzonsporlu bir taraftara hiç bir galibiyet Fenerbaçeyi yenmiş olmanın vermiş olduğu hazzı sağlamaz. Futbol liginin bütün kalitesizliğine rağmen yüksek bedellerle pazarlanabilir olmasını sağlayan ve dekoder almaya iten unsur temelde Fenerbahçeyi yenme hazzını yaşayabilme dürtüsüdür. ( Aynı şey tabi ki Fenerbahçe taraftarı için de geçerlidir) Bana göre, olay sadece futbol keyfi yaşamak olsa idi; insanlar, şifresiz kanallardan yayınlanan dünyanın en kaliteli liglerine itibar eder ülkemiz ligini takip etmezdi. Birkaç büyük kulübün kendi aralarında bazen saha içinde çoğu zamanda da dışında sürdürdükleri bu tarihi çekişme asla dışarıdan birinin kavrayamayacağı arabesk bir yapılanma içindedir. Ligimiz siyah beyazdır. (iyi kulüp-kötü kulüp) Rakibin tüm başarıları şaibelidir. Hakemler, medya hatta siyasetçiler hep takımlarının aleyhine çalışmaktadırlar. Rakip takım seyircisine sopa ya da döner bıçağı ile saldıran taraftar saygın bir yere sahiptir. Böyle bir psikoloji içinde olan diğer takım taraftarları bugün fenerbahçenin düştüğü durumdan avantaj sağlama peşindedir. Açıkça ifade etmek gerekirse, Fenerbahçe küme düşürülmeli, puanları silinmeli ve kazandığı kupalar geri alınmalıdır.


Burada üzücü olan şey ise, bu beklentinin "adalet sağlama" amaçlı değil, öç alma ve rakibinden kurtulma amaçlı olmasıdır. Bu yaklaşımlarla ülke futbolunun bir yere gelmesi mümkün değildir. Esasen futbol piyasasını bu duruma düşüren ve bundan çıkar temin eden kulüp idarecileri, yazılı ve görsel spor medyası, futbol piyasasında görev yapan menajer ve aracılar ile, siyasi beklenti içinde olanlardır. Tabi bu piyasanın içinde olan herkesi aynı kefeye koymak doğru değildir. Yönetici, basın mensubu ya da diğerlerinden sadece işlerini yapan dürüst insanlar da bulunmaktadır. Ama bu kesimin futbol piyasasını etkileme gücü sınırlı olup, büyük ölçüde sistemin dışına itilmişlerdir. Bu sakil yapılanma tüm kulüpler için aynıdır. Yani bozulma heryerdedir. Bugün itibarıyla Fenerbahçenin öne çıkması meşhur yasa çıktığında şampiyonluğa oynama durumunda olmasından kaynaklanmaktadır.


Özetle, doğru yaklaşım, futbol piyasasının geçmiş dönemde olduğu gibi, ezeli rekabetin sadece sportif mücadeleyi kapsadığı, yöneticilerin ve taraftarın birlikte maç seyredebildiği ve karşı tarafla naif espirilerle dalga geçebildiği, basınının da ülke sporunun daha kaliteli olmasına destek sağladığı ve teknik bilgileri yeterli kişilerden oluştuğu bir ortamın sağlanması gerekmektedir. Aksi halde, bugün Fenerbahçenin başına gelenler yarın diğerlerinin de başına gelecektir.


Bugün itibarıyla davanın görüldüğü mahkeme işe ciddiyetle yaklaşmaktadır ve tutuklulukların da devam ettiği göz önüne alındığında Fenerbahçenin ceza alması muhtemel görünmektedir. Ama unutulmaması gereken en önemli husus, Fenerbahçenin ceza almasını ve küme düşürülmesini yeterli gören diğer takım taraftarları artık fenerbahçeyi yenmiş olmasının verdiği hazzı yaşayamayacak ve eski motivasyonlarını kaybedeceklerdir. Maç seyretme oranı da düşecektir. Bu gelişme de muhtemelen sadece kadınları sevindirecektir.

18 Ağustos 2011 Perşembe

El Classico ve Sonrası

0 yorum

Önce malum konuya bakalım, dünden beri bağrış çağrış tüm 'çakma Katalanlar'ın' konuştuğu konu; çirkeflik.. Rakibine sataşmaksa, rakip dokunmadan kendini yere atmaksa çirkefli Barcelona'da Real Madrid kadar çirkef.. Söze gelince Mou çirkef, Pepe çirkef, Marcelo çirkef, Mesut çirkef fakat Busquest, Villa, Pedro melek gibi size göre. Dün gece Marcelo dokunmadan kendini yere bırakan Messi nedir? (bunu en iyi Mou açıklamış; "Barcelona muhteşem tiyatrolarıyla bir kültür kenti, bu çocuk da artistliği iyi öğrenmiş") Yada Pepe'nin teması bile olmadan ilk maçta bizim Keita'dan daha fazla takla atan Alves ne? Veya Fabregas'a 40 milyon Euro vermemek için yaptığınız 'dilencilik' ne? Tekrar söylüyorum Real Madrid çirkefse Barcelona da çirkeftir.
Gelelim dün geceye daha doğrusu dün geceki kavgaya.. Maç sonu baktım nerde ne yazılıyor ne çiziliyor diye neler gördüm neler Mesut'u Emre B. ile bir tutanlar bile vardı o derece. Fakat bence dün geceki olay Marcelo'nun foul yapması değildi. Barcelona'nın 3 yıldır adeta dilendiği Fabregas'a foul yapmasıydı. Tabii yuvasına dönen Fabregas'a yapılanları hazmedemedi Barca'lılar ve kavga çıktı. Villa Mesut'a yumruk attı tabi Mesut'ta küfretti ve tabi kırmızı kart Mesut'a. O sırada bir de Mou'nun kulak çekmesi vardı. En çok konuşulan konuydu fakat Mou'nun kulak çektikten sonra yediği tokatı kimse konuşmadı nedense. Ayrıca Mourinho'nun kulak çektikten sonraki ifadesi herşeyi anlatıyor.
Birde Ertem şener vardı ki evlere şenlik. Mou > Pep laflarını unutmuş olacak ki sürekli Real Madrid'e salladı ve hep doğru bilgi verir dediğimiz Ertem Şener sürekli yanlış bilgi verdi. Mesela;
*Xavi'nin 13 sene önce bugün Real Madrid'e attı golle El Clasico'ların en genç gol atan oyuncusu olduğunu söyledi fakat El Clasico'ların en genç gol atan oyuncusu Xavi değil Raul Gonzalez'dir. 1 Ekim 1995'teki attığı golle.
*Messi'nin El Clasico'lardaki tüm zamanların en fazla gol atan oyuncusu olduğu söyledi fakat El Clasico'lardaki tüm zamanların en fazla gol atan oyuncusu Alfredo Di Stefano'dur.
Birde şu Real Madrid'i aşağılamak için kullandığı sözlerden bahsedelim. Mesela "Kaybedebler Kulübü" dedi Real Madrid'e fakat Real Madrid'in 31 La Liga şampiyonluğunu, 18 Kral Kupası sahibi olduğunu, 9 CL şampiyonluğunu, 2 UEFA Kupası'ını ve tüm zamanların en iyi takımı olduğunu unuttu. (http://en.wikipedia.org/wiki/FIFA_Clubs_of_the_20th_Century) Yada "bir takımın şerefiyle bu kadar oynanmaz" dediğinde 8-0 yenilen takımların şerefiyle ne kadar oynandığını unuttu.
Neyse maça gelelim. Real Madrid baskılı başladı çünkü 0-0 ve 1-1 Barca'ya yetiyordu fakat girdiği ilk pozisyonu atma konusunda futbol şansının sürekli yanında olduğu Barcelona ilk golü buldu. Daha sonra Benzema'nın kaçırdıkları saç, baş yoldurttu. Sonra bir kornerden gelen top sonrası Pepe'nin açtığı ortada Ronaldo attı. Sonra Messi attı 2-1 oldu. Real Madrid Benzema'ya golü zorla attırdı adeta 2-2 oldu. Daha Sonra Messi tekrar sahneye çıktı ve skoru belirledi. Fakat bence Real Madrid'de Benzema yerine Higuain oynuyor olsaydı maç bu şekilde, daha doğrusu maçlar bu şekilde bitmezdi.

Son söz; "Kazanmayı alışkanlık edenler kaybetmeyi bilmez. Ben bundan önce kaybettim ve kaybetmeyi biliyorum. Kaybetme sırası şimdi onlarda" Jose Mourinho.

El Classico ve Sonrası

0 yorum

Önce malum konuya bakalım, dünden beri bağrış çağrış tüm 'çakma Katalanlar'ın' konuştuğu konu; çirkeflik.. Rakibine sataşmaksa, rakip dokunmadan kendini yere atmaksa çirkefli Barcelona'da Real Madrid kadar çirkef.. Söze gelince Mou çirkef, Pepe çirkef, Marcelo çirkef, Mesut çirkef fakat Busquest, Villa, Pedro melek gibi size göre. Dün gece Marcelo dokunmadan kendini yere bırakan Messi nedir? (bunu en iyi Mou açıklamış; "Barcelona muhteşem tiyatrolarıyla bir kültür kenti, bu çocuk da artistliği iyi öğrenmiş") Yada Pepe'nin teması bile olmadan ilk maçta bizim Keita'dan daha fazla takla atan Alves ne? Veya Fabregas'a 40 milyon Euro vermemek için yaptığınız 'dilencilik' ne? Tekrar söylüyorum Real Madrid çirkefse Barcelona da çirkeftir.
Gelelim dün geceye daha doğrusu dün geceki kavgaya.. Maç sonu baktım nerde ne yazılıyor ne çiziliyor diye neler gördüm neler Mesut'u Emre B. ile bir tutanlar bile vardı o derece. Fakat bence dün geceki olay Marcelo'nun foul yapması değildi. Barcelona'nın 3 yıldır adeta dilendiği Fabregas'a foul yapmasıydı. Tabii yuvasına dönen Fabregas'a yapılanları hazmedemedi Barca'lılar ve kavga çıktı. Villa Mesut'a yumruk attı tabi Mesut'ta küfretti ve tabi kırmızı kart Mesut'a. O sırada bir de Mou'nun kulak çekmesi vardı. En çok konuşulan konuydu fakat Mou'nun kulak çektikten sonra yediği tokatı kimse konuşmadı nedense. Ayrıca Mourinho'nun kulak çektikten sonraki ifadesi herşeyi anlatıyor.
Birde Ertem şener vardı ki evlere şenlik. Mou > Pep laflarını unutmuş olacak ki sürekli Real Madrid'e salladı ve hep doğru bilgi verir dediğimiz Ertem Şener sürekli yanlış bilgi verdi. Mesela;
*Xavi'nin 13 sene önce bugün Real Madrid'e attı golle El Clasico'ların en genç gol atan oyuncusu olduğunu söyledi fakat El Clasico'ların en genç gol atan oyuncusu Xavi değil Raul Gonzalez'dir. 1 Ekim 1995'teki attığı golle.
*Messi'nin El Clasico'lardaki tüm zamanların en fazla gol atan oyuncusu olduğu söyledi fakat El Clasico'lardaki tüm zamanların en fazla gol atan oyuncusu Alfredo Di Stefano'dur.
Birde şu Real Madrid'i aşağılamak için kullandığı sözlerden bahsedelim. Mesela "Kaybedebler Kulübü" dedi Real Madrid'e fakat Real Madrid'in 31 La Liga şampiyonluğunu, 18 Kral Kupası sahibi olduğunu, 9 CL şampiyonluğunu, 2 UEFA Kupası'ını ve tüm zamanların en iyi takımı olduğunu unuttu. (http://en.wikipedia.org/wiki/FIFA_Clubs_of_the_20th_Century) Yada "bir takımın şerefiyle bu kadar oynanmaz" dediğinde 8-0 yenilen takımların şerefiyle ne kadar oynandığını unuttu.
Neyse maça gelelim. Real Madrid baskılı başladı çünkü 0-0 ve 1-1 Barca'ya yetiyordu fakat girdiği ilk pozisyonu atma konusunda futbol şansının sürekli yanında olduğu Barcelona ilk golü buldu. Daha sonra Benzema'nın kaçırdıkları saç, baş yoldurttu. Sonra bir kornerden gelen top sonrası Pepe'nin açtığı ortada Ronaldo attı. Sonra Messi attı 2-1 oldu. Real Madrid Benzema'ya golü zorla attırdı adeta 2-2 oldu. Daha Sonra Messi tekrar sahneye çıktı ve skoru belirledi. Fakat bence Real Madrid'de Benzema yerine Higuain oynuyor olsaydı maç bu şekilde, daha doğrusu maçlar bu şekilde bitmezdi.

Son söz; "Kazanmayı alışkanlık edenler kaybetmeyi bilmez. Ben bundan önce kaybettim ve kaybetmeyi biliyorum. Kaybetme sırası şimdi onlarda" Jose Mourinho.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Dakika bir

0 yorum

Maç şöyle başladı diye bir cümle kurmam saçma olur. Çünkü maç başladı ve gol oldu.
Top taca çıktı, Baros kontrol edemeyince rakibe geçti, atılan ilk ara top Servet'in hatası, Balta'nın yavaşlığıyla bütünleşince Mirallas'ın vuruşuyla gol oldu.
Kısacası Muslera Galatasaray kalesine geçtiği an kalesinde gördüğü ilk şutta gol yemiş oldu. Ama Muslera'nın yapacağı bir şey yoktu orası ayrı.

Maç içinde Baros ileri uçta yalnız kaldı. Destek göremedi, gördüğünde de etkisiz kaldı.. Takım her hücumda sağa doğru kaydı. Kazım'ın , Ujfalusi'nin üzerinden oyun oynamaya çalıştı Galatasaray. Zaten sol tarafta Hakan ile Stancu'nun uyumsuzluğu maçın başında göze çarpıyordu. Top o tarafa gittiğinde de Stancu kendi başına bir şeyler yapmaya çalışıyordu.

İlk yarıda ki tek net pozisyonu Sabri harcadı. Stancu Kazım'a ters kanada güzel bir top attı , Kazım durdurmadan tek topta Sabri'nin önüne bıraktı ama Sabri kaleciyle karşı karşıya değerlendiremedi pozisyonu.


İlk yarının belki de kötü anlamda en çok göze çarpan ismi Sabri'ydi. Nitekim Fatih Terim'de bir ara çıldırdı Sabri nedeniyle. Üst üste yaptığı bir çok hata göze batmayacak cinsten değildi zaten.

Bu maç sanki biraz Sabri Selçuğun, Selçuk'ta Sabri'nin rolüne soyunmuştu. Sabri defans ile hucüm hattı arasındaki bağlantıyı sağladı, Selçuk orta sahada basan isim oldu.

Melo ise göz doldurdu bence. Ben çok beğendim. Devamlı mücadele etti, topu gördüğü zaman bırakmadı. Hepsinden önemlisi her ne kadar gerizekalı desek, saçma hareketleri var desekte Melo futbolu beyniyle oynayan bir adam. Daha top ayağına gelmeden nereye atacağına karar vermiş oluyor Felipe Melo. E yanında bir de mücadele edince, Fatih Terim daha ne istesin.

Kazım yine iyiydi. Aynı şekilde Ujfalusi'de öyle. İkisi o tarafı iyi kullandılar bugün. Kazım arkasından desteğide alınca, Galatasaray yukarıda da söylediğim gibi ister istemez sağ kanada yattı her atakta.
Muslera ise gerçekten kalitesini belli etti. Yediği golde yapabileceği hiç bir şey yoktu ama daha sonraki pozisyonlar da Muslera değilde Galatasaray'ın Mondragon'dan sonra kalesini koruyan hangi kaleci olursa olsun maç 3'e 4'e giderdi çok net. Muslera tüm ceza sahasını kontrol ediyor oyun sırasında. Yaptığı çıkışlardaki zamanlaması, bire bir kaldığında ki yer tutması ve açıyı kapatması gerçekten bana güven verdi..
Sanırım Mondragon'dan sonra Galatasaray kalesinde 'Kaleci' görebileceğiz...

Ben yazdım siz izleyin. Buyrun özet.

Gelmesin Mavi Fil

0 yorum

Drogba gelecekmiş.. Hayalini kurduğumuz mavi fil gelecekmiş. Bizden alacakları da varmış gelirken.. Baros'u alacakmış bizden.. Gelmesin o zaman.. Takım için kanının son damlasına kadar çabalayan Baros gideceğine gelmesin hayalini kurduğumuz mavi fil.
Galatasaray taraftarını diğerlerinden ayıran maneviyattır. Biz sahada koşan futbolcu ararız, gözümüz o formanın üstündeki tere bakar. O armayı öpen adam kutsaldır bizim için. ASY'nin kapısını söküp evine götüren adam kutsaldır. yada biraz daha geriye gidelim o adam kimmiş görelim; 17 Ekim 2010. Ankaragücü-Galatasaray maçı.. Bazıları maçı satarken sahada bizden olduğunu gösteren yılmayan en sonunda koşmaktan adalesi atan adam vardı.. Birileri Rijkaard'ı satarken, Galatasaray'ı satarken adalesi atıp oyundan çıkarken gözleri dolu olan bi' adam vardı.. O adam gitsin diyorlar şimdi, takım için herşeyini veren o adam gitsin.. Yönetim gitsin diyor bende gitmesin diyorum.. 3 senedir canımız , ciğerimiz olan adam gitmesin.. Ve eğer bu adam gidecekse mavi fil gelmesin.

Keita | Engin Baytar

0 yorum

Bu iki isim artık Galatasaray için ter dökecek. Önce hangisinden başlasam bilemedim ama, sanırım Keita'dan başlamak farz olur bize.

Abdel Kader Keita. İki sezon önce Galatasaray'a geldiğinde kimse olayın buralara geleceğini tahmin etmezdi. Geçtiğimiz sene , Keita gittiğinde ben de dahil olmak üzere bir çok taraftar olaya bozulmuştu. 8 milyon euro dahi olsa Keita gibi bir adamı satmak pek aklı selim bir düşünce değildi. Ardından boşluğu doldurulamadı bana kalırsa.

Şimdi ise taraftar uzun süre Keita dedi. Ünal Aysal ise gerçekten müthiş bir davranış göstererek, taraftar ile kulübün ne kadar iç içe olduğunu, kulübün ve başkanın
taraftar için her zaman bir şeyler yapabileceğini göstermiş oldu. Taraftara kulak astı en azından Ünal Aysal.
Ha , Keita'yı taraftar istedi diye almadı tabii. Takıma vereceği katkıyıda düşünürsek, Keita Galatasaray için de çok yararlı olacak bu sene bana kalırsa. Sağ tarafta geride Eboue, ortada sağ içte Sabri ve ileri de sağ açıkta Keita'nın olduğu bir takım, o kanattan ne yapar bilemiyorum artık. Çimin altından mı gider, üstünden mi akar orası onlara kalmış. Ama bir hayli korkutucu bir kadro hazırlamak üzere Galatasaray.

Engin'e gelecek olursak. Galatasaray'ın sağ kanadı ne kadar iyiyse, sol kanadıda bir o kadar aksayacak benim düşüncem. Culio'nunda satılmasıyla sol kanatta alternatif olacak, hem sol içte hem dışta oynayabilecek bir alternatifte kalmamış oldu. Zaten Arda'nın takımı 'yüz üstü' bırakıp gitmesinin ardından sol kanada takviye şart olmuştu.
Keita'nın da gelmesiyle, Kazım sol da oynayabilir düşüncesi de ortaya atıldı. Bence olabilir, Kazım'la birlikte orda Elmander'de oynayabilir yabancı sınırlamasına takılmadığımız maçlarda. Çok sol açık olmasada, ileri uca dönük sol tarafta görev yapabilir Elmander.
Engin ise sol tarafa alternatif olması için alındı benim düşünceme göre. Hepimiz ne kadar yetenekli ama bir o kadar da sorunlu bir oyuncu olduğunu biliyoruz Engin'in. Ama bence Engin eline geçen bu şansı değerlendirmek istemeyecek kadar aptal da olmasa gerek. Bana kalırsa bu onun büyük kulüplerde oynamak için son şansı. Galatasaray ona futbolunu çok farklı yerlere götürmek, çok farklı yerlere çıkmak için bir kapı açtı. Bu kapıyı açan adam da Fatih Terim.
Biraz Terim'in katkısı, biraz da az önce dediğim gibi Engin'in son şansı olması onu bu şansı iyi kullanmaya, rotasyonun iyi bir parçası olmaya itebilir..
Ama yine de Engin bu. Ne yapacağı belli olmaz...

16 Ağustos 2011 Salı

Abdel Kader Keita Galatasaray'da

0 yorum

Günlerdir, haftalardır beklediğim gün geldi. Sonunda, Abdel Kade Keita yuvasına döndü. Şu yukarıya koyduğum resim bile bu adamı sevmemin nedenlerinden biri.
E o geldi, şimdi basın toplantısında bu sefer 'Selamın Aleyküm' demek bize düşer,geçen sefer o söylemişti.

Futbolun Kayıp Yılları

0 yorum


Türkiye Futbol Federasyonunun aldığı karar, ülkemiz futbolunu en az iki yıl kaosa sürüklemiştir. Aldığı karar diyoruz ama aslında ortada bir karar yoktur. Federasyon çözmesi için önüne getirilen olayı hem yanlış kurgulamış hem de sürüncemede bırakmış ve tabiri caiz ise ipe un sermiştir.


Federasyon soruşturma aşamasında olan davayı önce görmezden gelmiş ve iddaanamenin kabulüne kadar bekleme kararı almış, daha sonra ortaya çıkan baskılar ve soruşturmadan sızan bilgilerin önemini kavrayıp, inceleme kararı almıştır. Bu kanaate varan federasyon savcılıktan soruşturma dosyalarını istemiş ve süper kupa finali ve ligleri de ertelemiştir. Bu eylemler esasen, federasyonun dosyayı sahiplendiği ve Savcılıktan gelen ve iddaanamenin mesnedi olan tüm bilgi ve belgeleri barındıran dosyalara göre karar vereceği anlamını taşımaktadır. Öyle ya, madem ki savcılık iddaanamesini bekleyeceğiz o zaman neden dosyalar savcılıktan istendi ki? Eğer karar alınmayacak idiyse Ligler başlayabilir kupa maçı da oynanabilirdi. Ayrıca madem ki "savunma hakkı" gerekçe gösterilerek esastan incelemeye gidilmeyecekti neden bu kadar süre beklendi. (Savcılık dosyalarının gelmesi ile yapılan basın açıklaması arasında 20 gün var) Basın açıklaması, kulüplere yönelik herhangi bir disiplin cezası içermediğine göre liglerin neden ertelendiğini açıklayamamaktadır. Çelişkili kararlar gösteriyor ki, federasyon hata yapma korkusu ile hareket etmektedir ve baskılara karşı direnci oldukça düşüktür. Federasyon süreci iyi yönetememiş ve cesur davranamamıştır.


Şike dosyasının sürüncemede bırakılması ile kaos ortamı devam ettirilmiştir. Bu ortamdan da sanıldığının aksine en fazla zarar görecek olan kulüp Fenerbahçe'dir. Çok sayıda kişinin tutuklulukluğunun devam etmesi iddiaların mahkemece ciddi bulunması anlamındadır ve sorgulama sürecinden nasıl bir iddaaname çıkacağı da sızan bilgilerden tahmin edilebilmektedir. Dolayısıyla, mevcut pozisyona göre başlayan ligimiz devam ederken, şike iddaanamesinin mahkemece kabul edildiğini düşünelim. Diyelim ki üç ya da dört takım düştü, ligler nasıl devam edecek, bu takımlarla maç yapanlar ile bu maçlarda ceza alan oyuncuların durumu ne olacak? Bu şekilde başlayan bir ligden kime hayır gelir. Üstelik Fenerbahçe ve Beşiktaşın Avrupa kupaları var ve federasyon bu kupalara katılp katılmama kararını kulüplere bırakmış durumda. Kupalara katılmama kararı verilmesi halinde bu, suçun ikrarı sayılacağından kulüpler kupalara katılma kararı alacaklardır. Şike suçlamasının kabulü ve bu takımların küme düşürülmesi durumunda UEFA'nın bu kulüplere vereceği cezaları düşünün. (Federasyon burada da karar alamıyarak kulüpleri zora sokmuştur.)


Federasyonun aldığı beklene kararının sanılanın aksine en büyük zararı ligimizin sürükleyicisi birkaç takımından biri olan ( rekam geliri, ürün satışı, seyirci sayısı , izlenme oranı en yüksek takım) Fenerbahçeye olacaktır. Bu dönemde ne ligde ne de Avrupada yeterince motive olamayacağından bu takımdan herhangi bir sportif başarı beklenmemelidir. Takip eden yılda da eğer şike suçunun işlendiği kesinleşirse küme düşeceğinden Fenerbahçe en az iki yıl futbol piyasasından uzak kalacaktır. Mali yönden zaten bıçak sırtında yürüyen kulübün iki yıl süreyle önemli gelirlerini de kaybetmesi halinde toparlanması ve eski haline gelmesi uzun zaman alabilecektir. Bu nedenle Federasyon ne olursa olsun ligler başlamadan kararını açıklamalıdır, ya da iddaanamenin kabulüne kadar ligi bekletmelidir. İddaanamede adı geçen kulüplerin uluslararası kupalara katılmasına engel olmalıdır. Çünkü ortada olan risk çok yüksektir. Devam eden kaos ortamı Federasyonun kuruluş amacı olan Türkiye Futbol piyasasının değerini düşürmektedir. Dolayısıyla olumlu ya da olumsuz bir an önce ortaya çıkan şike soruşturması ile ilgili bir karar vermelidir. Çünkü en kötü karar kararsızlıktan iyidir.



Bekleyin...

0 yorum

"Daha önce 5 Ağustos'ta şampiyon olarak sezonu açacağız demiştim ama biraz gecikmeyle 9 Eylül'de şampiyon olarak başlayacağız" 


Bu cümleyi kurmuş Aykut Kocaman. Ama şimdi sevinin siz. Zamanı gelince biz gülerken, siz UEFA'dan aldığınız cezanın üstünde oturuyor olacaksınız. Bir de çoğu kişinin atladığı bir şey var bugün ki basın toplantısında; Mehmet Ali Aydınlar : "Kurulumuz bazı inceleme ve değerlendirmeler sonunda kanaat oluşturmaya yeticek düzeyde kanıt bulunan bazı müsabakalardaki eylemlerin spor kulüpleri bakımından şike , şikeye teşebbüs, teşvik primi veya teşvik pirimine teşebbüs oluşturduğu kanaatine ulaşmış, bazı müsabakalarda ya da olaylarda adı geçen kişiler bakımından ise kanaat oluşturmaya yetecek kanıt bulunmadığı şeklinde görüş bildirmiştir." açıklamasını yaptı.
Siz biraz daha bekleyin..

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Dumur

0 yorum


TFF'nin şike iddiaları ile ilgili kararlarını açıkladığı toplantı da Konuşan Mehmet Ali Aydınlar Karar için gerekli delillere erişilemediğini belirterek kesin kararın daha sonra alınacağını ifade etmesinin ardından soru cevap bölümüne geçildi.

Soru cevap kısmında söz alan tecrübeli gazeteci Kemal Belgin Mehmet Ali Aydınlar'a sorduğu soru ile bir anda gündeme geldi.

Belgin sorusunda, Bundan sonraki süreçte Lig Fikstürünü Spor Toto Teşkilatı, Maç Cezalarını da Adalet Bakanlığı mı verecek?"

Geçmiş olsun Aydınlar. Yalnız, dikkat et kapağın üstüne oturmuşsun.

Alan razı , satan razı

0 yorum
Türk futbolunun durumu budur. Sonunda olayı buralara getirirlerse hiç şaşırmayacağım.
Mehmet Ali Aydınlar'ın basın karşısına çıktığında her yaptığı açıklama bir öncekinden daha komik oluyor.
Şimdiki kararı erteleme nedeni ise, savunma alınamamış olması. Yahu adam. Tamam anladık düşürmemek için elli takla atıyorsun, bir çıkış noktası arıyorsun, ama bari böyle erteleme şu olayları. De ki ulan benim götüm yemiyor, düşüremeyeceğim , tamam eyvallah. Ama sen Fenerbahçe Spor Kulübünün yaptığı açıklamaları papağan gibi basın toplantısında tekrarlarsan, tabiki #serefsizMAA Twitter'da Trending Topic olur.

Diyorsun ki, gizlilik olduğu için savunma alamıyoruz, savunma almadan yargılamak, karar vermek adil olmaz.
Sokaktaki çocuk biliyor neyin ne olduğunu, kimin ne yaptığını, sen çıkmış elimizde bilgi, belge yok diyorsun. Madem bilgi belge yok, madem savunma yok elinde, daha önce adı hiç geçmemiş olan Hikmet Karaman'ı, Gökçek Wederson'u nasıl PFDK'ya sevk edebiliyorsun?
Ya da elinde belge yok, delil yok, herhangi bir şey yok, şimdi ligi başlatacaksın, Süper Kupa'yı niye erteledin?

Ardından Kemal Belgin çıktı. Dediki ; '' Sayın başkanım, o zaman fikstürü Spor Toto kurumu, kararlarıda Adalet Bakanlığı versin'' Çok da güzel söyledi Belgin. Ağzına , yüreğine sağlık.

Artık Türk futbolu kirlenmiştir arkadaşlar. Benim tavsiyem yeni transfer yapacağımıza, transfere para harcayacağımıza, o parayla 10-15 takım bağlayalım. Zaten her sene şampiyon oluruz.Nasıl olsa şike de serbest, teşvikte serbest bu ülkede.
E diyorumya, alan razı , satan razı. TFF'ye ne bundan?

Emmanuel Eboue Galatasaray'da

0 yorum

Uzun zamandır konuşulan transfer gerçekleşti. 28 yaşındaki Fildişi'li oyuncu artık Galatasaray'da. Bana kalırsa Galatasaray şu ana kadar yaptığı en iyi transferi gerçekleştirdi bu sezon. Eboue'yle birlikte Keita'da geldi diyebiliriz. Transferler resmiyete dökülünce zaten uzun uzun yazarız bu iki oyuncu içinde..
Şimdilik sadece hayırlı olsun diyorum..




Madem Real Madrid oynadı;

0 yorum

Madem Madrid çok iyi oynadı,neden maç berabere bitti diyenler var. E arkadaş insanda şans olunca doğal olarak böyle oluyor.
İlk yarıda David Villa'nın golüne kadar, Barcelona'nın şutu var mı yok mu onu geçtim, kaleyi görmüşmü şüpheliyim. Ama David Villa'nın golüne diyecek yok. Adam harika bir gol attı resmen. Tanju'nun 5-0 biten maçta Neuchatel'e attığı golün kopyasıydı David Villa'nın golü.
Golün swf'sini de koyuyorum buraya. Baka baka ibret alınacak bir gol. http://s1.directupload.net/images/110814/9thj6phl.swf

Neyse. Messi takımının ikinci golünü atana kadar. Messi sahada mı diyen çok kişi vardı Twitter aleminde. Hatta Messi topu aldığında ''Anaa Messi laa'' tepkisi veren bir çok insan , 10 saniye sonra Messi golü atınca dumur oldu. Dumur oldu olmasınada , Pepe ve maçın hakemi dünyanın küfürünü yediler o sırada. Basit ve hatadan kaynaklanan bir gol yedi Real Madrid. Bütün yarı baskılı oynayıp , pozisyonlara giren, oyuna hakim olan Real Madrid, ilk yarıyı 2-1 geride kapadı.
Bunun ardından Fenerbahçe-Barcelona benzetmeleri başladı. Pozisyona girmeden iki gol atması Barca'nın şansın yanında olmasındandı bence. Ama ne olursa olsun, David Villa'yla Selçuk Şahin'de bir tutulmamalı bence...

İkinci yarıda Real Madrid yine oyunun hakimiydi. Nitekim golüde buldular. Pepe atılan kornerde topu çok iyi sakladı ve Xabi Alonso'ya iyi servis yaptı. Ama Xabi'nin vuruşunda top öyle bir yerden geçti ki, yani bir santim sağdan veya soldan gitse top birine çarpacak ve gol olmayacaktı neredeyse.
Golün ardından Real Madrid iyice baskılı oynadı. Oyunun hakimi olmuşlardı. Benzema çok net bir kaç pozisyondan, özellikle de Mesut'un havadan attığı pasa (orta diyemem ona ben) her hafta halı sahaya giden bir adam vursa gol yapar, Benzema yapamadı.  Ben Mou'nun yerinde olsam, Higuain'i biraz daha erken oyuna sokabilirdim. Ama ne yazık ki ben onun yerinde değilim.
Baskı gol getirmedi Real Madrid adına.
Ayrıca maçın sonunda verilmeyen iki penaltı var. İkiside karşılıklı diyorlar ama, Valdes'in yaptığı tamamen piçliktir. Kırmızı kart + Penaltı olacak pozisyon es geçildi bir anlamda..

Şimdi avantaj Barcelona'da. Ama ben hala inanıyorumki bu oyundan sonra Real Madrid Camp Nou'da turu geçebilecektir. O topla oynama yüzdesi %70'in altına düşmeyen Barcelona, dün Real Madrid karşısında sahadan silindi. İkinci maçta bu kadar şanslı olamayabilirler, ama şöyle bir gerçek var ki, daha şanslıda olabilirler. Sonuçta Barcelona bu, son dönemin en iyi futbol takımı ve onlara karşı erkenden yorum yapmak zor olur...

Real Madrid - Barcelona

14  Gol Girişimi  5
9  Shot on target  3
5  Shot off target  2
16  Free kicks  29
9  Corner kicks  2
3  Ofsayt  3
35  Throw-ins  24
1  Kurtarış  8
3  Goal kicks  8
26  Fauller  13
Ball possession
53%    47%

Taze Kan

0 yorum


Tek başıma zar zor, arada seke seke yürüyordum blogda. 
Önümüzde bulunan sene içinde de kişisel sebeplerimden dolayı blog aksayacaktı.  
Şimdi yoldaş buldum bir tane. Artık Özgür kardeşimde Kolektifutbol'da yazılarını paylaşacak. Umarım ikimiz içinde, blog içinde hayırlı olur. 

14 Ağustos 2011 Pazar

Euro 2008 Arda Turan

0 yorum

12 Ağustos 2011 Cuma

Bir SMS de siz atın

0 yorum
Günde en az 4 çocuk, daha hayata yeni başlamışken hayatını kaybediyor. Açlıktan. Susuzluktan. Bizim 15-16 saat zor dayandığımız açlığa, günlerce, haftalarca dayanmaya çalışan koca bir toplum.
Doğu Afrika'nın büyük bölümü son otuz yılın en kurak dönemini yaşıyor. İçlerinde en kötüsü ise Somali.
Anneler, hangi çocuklarını feda edecekleri kararını vermeye çalışıyor şuan Afrika'da.
Neyse. Ben fotoğraf koyayımda, anlatmama gerek kalmaz heralde. Aşağıdada numaraları vereceğim. Farklı kurumların alacağı yardımlar için numaralar.
Lütfen.
Bir sms de siz atın.


KİMSE YOK MU?: 5777'ye "ACLIK" yazıp boşluk bırakarak 5 TL gönderebilirsiniz.

DİYANET: 5601'e "AFRIKA" yazıp 5 TL yardım gönderebilirsiniz

KIZILAY: 2868'e boş mesaj göndererek 5 TL yardımda bulunabilirsiniz.

İHH: 3072'ye "IFTAR" yazıp boşluk bırakarak 5 TL gönderebilirsiniz

DENİZ FENERİ: 5660'a boş SMS göndererek 5 TL bağışlayabilirsiniz.




Kaka ah Kaka

0 yorum



Atletico Madrid'li Arda

0 yorum



Fenerbahçeli abileri olan, gitmekten vazgeçtim diyip giden, Atletico Madrid'li Arda. Keşke oyuncu olmaya çalışan sevgilinide alsaydın yanına. En azından televizyonda görmezdik onuda rahat ederdik.
Sen özleme Galatasaray'ı.
Geri gelirsende eğer, geldiğin günü değil, gittiğin günü hatırlayacak bu taraftar...