17 Eylül 2011 Cumartesi

Final | Fransa-İspanya

0 yorum


Benim düşüncem finalde İspanya'nın yerinde Sırbistan'ın olacağı yönündeydi. Turnuvaya müthiş başlamıştı Sırplar, ve Fransa'ya karşı harika bir oyun sonunda pota altında Savanovic'in kaçırdığı -belki 100 kere atsa 99 unu sokardı- şutla maçı kaybetmişlerdi.
Belki o top girmiş olsa, Sırplar ikinci tura namağlup gelecek, o havayla finale kadar çıkacaklardı.
Ama şartlar ve olaylar böyle gelişince durumda böyle oldu.

Turnuvanın finalinin adı İspanya-Fransa olunca, insanın morali de bozulmuyor değil hani.
Birini bilmem kaç sayı farktan gelip, 57 sayıda tutup yenmişsin.. Öbüründe belki de lise takımlarının bile atmadığı kadar kötü bir yüzdeyle üçlük atmana rağmen son topta maçı vermişsin. Gerçekten üzücü bir durum olsa gerek.
Ama kimse inkar edemezki, iki takımda şuan Avrupa'da en üst düzey basketbolu oynayan ülkelerden, ve turnuva performansları bütün takımların üstünde.

Final maçına gelecek olursak. Benim tahminim Fransa'nın şampiyonluğu yönünde.. Maçın temposunu ise İspanya belirleyecektir. İki takım birbirine o kadar zıtlar ki. Fransa turnuvanın en az üçlük atan takımı iken, İspanya turnuvanın üç sayı çizgisi gerisinden en tehlikeli takımı belki de.
Ama İspanya ne kadar dışardan tehlikeli bir takım olursa olsun, Fransa'nın sertliği bir adam öne geçirecektir Fransız takımını.

Bu arada bir not olarakta düşmek istiyorum, tam emin değilim ama, daha önce bir Eurobasket finalinde, iki batı Avrupa ülkesi karşılaşmışmı bilmiyorum. Yugoslav ekolünden buralarda bir takım olmaması şaşırtıcı. Olimpiyat elemelerine ise, koskoca ekolden, bir tek Makedonya gidecek...

Usain Bolt bile yakalayamazdı

0 yorum




''Böyle bir gol karşısında yapacağınız fazla bir şey yok. Savunmamızın ağır olduğu söyleniyor. Ancak Usain Bolt bile o pozisyonda Pato'yu yakalayamazdı. ''
Pep Guardiola

15 Eylül 2011 Perşembe

Tutan

0 yorum

Bir futbol takımı için, en kalıplaşmış sözlerden biri  '' Atanı ve tutanı iyi olacak'' cümlesidir belki de. Bir takımın kalecisi, ve hücum oyuncuları iyi olmadığı sürece, isterse en iyi orta saha ve defans oyuncularından kurulu olsun, hiç bir şey başaramazlar.

İşte bugün o atan ve tutan sözündeki 'tutan' kısmına değineceğiz.
Bir takımın kalecisi iyi olduğu zaman, bu hem o takımın savunma oyuncularına, hem kenardaki antrenörüne, hem taraftara, kısacası herkese güven verir. Savunma oyuncuları daha rahat oynarlar, herhangi bir hata durumunda arkalarındaki adam hatayı telafi edecek güveni veriyorsa, o iyi bir kaleci demektir bu.
Kalecilerde oyun kurma yeteneği, saha görüşü, toplara çıkışı, bire birlerde açı kapatması, yan toplar vesaire derken bir çok özellik vardır aslında. Kimi topu oyuna sokarken başarılıdır, kimi cepheden gelen toplarda. Ama eğer komple bir kaleciyseniz, bunların hiç biri dikkate alınmaz bana kalırsa.

Böyle konuya bir giriş yapmış olduk ama, asıl değineceğim nokta Trabzonspor'un kalecileri, ve dolayısıyla bunun üzerindeki Şenol Güneş etkisi.
Şenol Hoca gelmeden önce eğer adını yanlış hatırlamıyorsam Tony Sylva adında bir kaleci koruyordu Trabzonspor'un kalesini. Kaleci olmayı geçtim, adamda futbolcu tipi yoktu. Bildiğin fıçı gibi bir şeydi.
Şenol hoca gelmesiyle birlikte yaptığı ilk ve belki de en doğru hamle olarak formayı Onur Recep Kıvrak'a teslim etti.Trabzon'un kalesinde artık Onur görev alacaktı.

Gelir gelmez de Onur'a ne yaptı, nasıl bir etki yarattı bilmiyorum ama , Onur gerçekten Türk Milli takımının Volkan'la birlikte en iyi iki kalecisinden biri haline geldi.
Bence bu kısa zamanda Onur'un bunları başarmasında, doğrudan Şenol Güneş etkisi var .
Şenol Hoca'nın kaleciliğini izleyemedim, kendisinide 2002 Dünya Kupasında tanıdım, ardından kalecilik kariyerini, efsanelerini öğrendim.
Belki de Onur'un buralara gelmesinde, Şenol Güneş'in kalecilik kariyerinin büyük etkisi vardır. Hatta var diyebilirim direk.
Onur Şenol Hocayla birlikte sıra bekleyen bir ikinci kaleciyken , güven veren, ''komple'' ve çok iyi bir kaleci haline geldi..

Geçtiğimiz sezon bir şanssızlık yaşadı Onur Kıvrak. Sezonun bitmesine sayılı hafta kala. Kaleyi bu kez Tolga Zengin'e teslim etti Şenol Güneş.
Açıkcası ben dahil bir çok kişi, Trabzonspor'un bundan sonra işinin daha zor olacağını, kalede Onur'un yokluğunun ciddi şekilde hissedileceğini düşünüyordu.

Fakat Şenol Güneş, çok kimsenin bir şey beklemediği Tolga Zengin'i aldı, ve dün İnter maçının, daha önce Athletic Bilbao ve böyle bir çok maçın kahramanı haline getirdi. Dün İnter'e karşı alınan 1-0 lık galibiyetin bir numaralı pay sahibi Tolga Zengin'dir. En kritik yerlerde çıkardı toplar, maç boyunca koruduğu sakinlik ve en ufak bir hata bile yapmaması, belki de Trabzonspor'un attığı golü korumasını sağladı..

Artık Trabzonspor'un ve Türk Milli takımının ciddi şekilde iyi bir kaleci rotasyonu var. Volkan yerine Onur, Onur yerine Tolga oynasa kimse neden diyip ses çıkaramaz.En azından ben çıkarmam.
Bunun da bir numaralı yaratıcısı Şenol Güneştir..

13 Eylül 2011 Salı

Seni sevenleri bir kere üzdün

0 yorum


''Galatasaraylılık bir din gibi bir mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır. Bu yüzden Galatasaray'ı tercih eder ve Galatasarayliligimla gurur duyarım.'' METİN OKTAY 


Hani doğmadan anne babasını kaybeden çocuklar olurya. Tıpkı onlar gibiyiz biz de. Anlatılanlardan, fotoğraflardan, hikayelerden tanıdık onu. Ama öğrendik ki herkesten büyükmüş. En büyükmüş bu adam.
Şimdi biz Arda için Galatasaray'lı, Milan Baros için Kral diyoruzya. Çok büyük ayıp ediyormuşuz Metin Oktay'a. Kemiklerini sızlatıyormuşuz meğer.
Onun büyüklüğünü anlatmaya buradaki satırlar yetmez, zaten yetseydi inanın bunu denerdim.. O bizi bir kere üzdü, o da bundan tam 20 yıl önce.
Rahat uyu Taçsız Kral...

11 Eylül 2011 Pazar

Bu bir takım oyunu

0 yorum


Hani Eurobasket başlamadan önce yayınlamıştı NTVSpor bu reklamı. Bu bi takım oyunu ııı ığğ diye devam ediyordu. Hatta reklama sık rastlayanların diline bile dolanmıştı bu reklam.
Bu reklamın içinde bir cümle, bence bu turnuvanın anahtarıdır. '' Bu bir takım oyunu. ''

Türkiye'nin şu an yaşadığı sorunların hepsi bundan kaynaklanıyor bence. Türkiye Eurobasket başladığından beri takım halinde oynamıyor basketbolu. Hep tekil çabalar, 3 sayı çizgisinin gerisinden bireysel yetenekler üzerinden oynanmaya çalışılan hücumlar. Ha, bir de şöyle bir durum olur. Kobe Bryant tarzı, hadi Kobe olmasın, Teodosic , Tony Parker tarzı bir adamınız olur, her maç 20-25 sayı atar size maçı getirir. Ama biz de onu yapacak oyuncu da yok.

Dünya Şampiyonası'nda bizi zirveye çıkaran özelliğimiz buydu. Bütün maç takım halinde oynuyordu Türkiye. Maçın başında Ersan perdeyi açar, o durunca Tunçeri'yle Ender kıpırdanır, onlar durur Hido başlar, o durur uzunlar başlar vs diye gider ve biz maçı kazanırdık. Allem eder kallem eder eninde sonunda kazanırdık. Ama şimdi Türkiye ne böyle bir basketbol oynuyor, ne de o basketbolu oynayan oyuncular kendi kalitelerini sergiliyorlar.
Fransa maçında yanlış hatırlamıyorsam 4/23 gibi bir üçlük yüzdesiyle oynamamız, serbest atışlarda %60 larda kalmamız gibi facia istatistiklere hiç girmek bile istemiyorum.

Hidayet, Kerem Tunçeri, ve özellikle Ersan İlyasova. Dünya Şampiyonasında Hidayet'le birlikte takımın skor yükünü sırtlayan Ersan'la , Litvanya'da Eurobasket'te oynayan Ersan arasında uçurumlar var adeta. Aynı şekilde Hidayet ve Kerem Tunçeri'de öyle bana kalırsa. İkisi de alıştığımız performansın çok altında oynuyorlar.
Ha pozitif anlamda hiç mi bir şey yok? Elbette var. Özellikle de savunma anlamında. Fransayı ve İspanya'yı ortalamalarının çok çok altında tuttuk. Gerçekten savunma anlamında çok iyi Milli takım. Bunda ise bir numaralı sebep Ömer Aşık'tır bana kalırsa. Ömer'in pota altında yarattığı sertlik, blok tehdidi ve şimdiye kadar oynadığı her uzuna karşı bariz üstünlük kurması gerçekten büyük etken.

Bir diğer olumlu gelişme ise takıma bu sene katılan Enes Kanter ve Emir Preldzic'in performansları. Emir'in kenardan gelerek her maç yaptığı katkı yadsınamaz derecede. Takım durduğu, yavaşladığı anda Emir adeta doping niyetine kenardan geliyor ve takıma bir ivme, bir direnç kazandırıyor. Ve bence Emir'in en büyük özelliğide delici bir oyuncu olması. Önünde koridor bulduğu anda içeriye giriyor ve en kötü ihtimalle faul yaptırıyor Emir Preldzic.
Enes Kanter . Kısaca açıklamak gerekirse Türk basketbolunun geleceği. Pota altında bu yaşına rağmen, Marc Gasol'e karşı, Noah'a, belki de onun jenerasyonunda kendisiyle birlikte en iyi oyuncu olarak gösterilen Litvanya'lı Valanciunas'a karşı hiç bir şekilde altta kalmadı Enes. Fandamental anlamında Amerika'da oynamanın ona çok şey kattığı ise açık bir gerçek..

Kısacası turnuvaya veda ettik. Sırbistan maçı ile ilgili fazla bir şey de demek istemiyorum. Ama 1 sayıyla kaybettiğimiz bir maçta, kaçırılan 13 serbest atışın ne kadar önemli olduğunu da anlamış olduk. Eurobasket'te bizden bu kadar. Gönlüm Litvanya'dan yana şu dakikadan sonra ama, ne olur ne olmaz bilemiyorum artık..

9 Eylül 2011 Cuma

Hafta sonu futbol ekranı

0 yorum


9 Eylül Cuma


20:30 Denizlispor-Göztepe / TRT SPOR
21:30 Augsburg-Leverkusen / TRT HD


10 Eylül Cumartesi

16:30 B. Dortmund-Hertha Berlin / TRT Haber & TRT HD
17:00 Sunderland-Chelsea / EPL TV
17:30 Eskişehirspor-Beşiktaş / Lig TV
17:30 Samsunspor-Gençlerbirliği / Lig TV 2
18:30 Konyaspor-Kasımpaşa / TRT SPOR
19:00 Real Sociedad-Barcelona / NTV Spor
19:30 Werder Bremen-Hamburg / TRT HD
19:30 Bolton-Manchester United / EPL TV & Lig TV 3
20:00 Manisaspor-Trabzonspor / Lig TV
20:00 Ankaragücü-Mersin İY / Lig TV 2
20:30 Bucaspor-K.Erciyesspor / TRT SPOR
21:00 Real Madrid-Getafe / NTV
23:00 Valencia-A. Madrid / NTV Spor


11 Eylül Pazar


13:00 Real Betis-Mallorca / Idman TV
15:30 Norwich City-West Bromwich Albion / Lig TV 3
16:30 Köln-Nuremberg / TRT Haber
17:30 Bursaspor-Kayserispor / Lig TV
17:30 K. Karabükspor-Sivasspor / Lig TV 2
18:00 Fulham-Blackburn / EPL TV & Lig TV 3
18:30 Rizespor-Gaziantep BŞB / TRT SPOR
18:30 Wolfsburg-Schalke 04 / TRT HD
20:00 İBB-Galatasaray / Lig TV
20:00 Antalyaspor-Gaziantepspor / Lig TV 2
20:30 Karşıyaka-Adanaspor / TRT SPOR
23:00 Espanyol-Athletic Bilbao / Idman TV


12 Eylül Pazartesi


20:00 Fenerbahçe-Orduspor / Lig TV
20:30 Sakaryaspor-Tavşanlı Linyitspor / TRT SPOR
22:00 QPR-Newcastle / EPL TV & Lig TV 3

7 Eylül 2011 Çarşamba

Boşluk

0 yorum


Uzun zamandır yazı yazmıyorum bloga. En son Hakan Şükür'ün doğum günü için yazı yazmışım.
Şu sıralar gerek üniversite sınavına hazırlanmanın verdiği yoğunluk , gerek Türk futbolunda uzun zamandır ortada olan şike mevzusu. Özellikle de ikinci söylediğim yazı yazmaktan soğuttu beni biraz olsun.
Ama neyse ki ligler başlıyor. Belki futbolun 'spor' olan yanına tekrar geri dönebiliriz ülke olarak.

Gerçi gerek milli maçlar, gerek transferin son günlerinin hızlı geçmesi bize biraz olsun unutmuştu futbolun üzerinde oluşan kirleri. Ne milli maçlar, ne Eurobasket ile ilgili yazı yazmadım bloga. Ama çok önemli gelişmelerde oldu Türk sporunda bu arada.

Önce Kazakistan maçı. Öldük öldük dirildik adeta. Verilmeyen gol, yenilen abuk subuk ayrı bir gol, kaçan penaltı, ardından gelen kırmızı kart. Ve son dakika. Topun başında Arda Turan. Kaleye 18 metre uzaklıkta , top barajın 9 metre gerisinde...

Ardından Avusturya maçı. Vasat geçen, pozisyon açısından kısır bir maç. Ve yine maçın son dakikası. Yine topun başında Arda. Bu kez kaleye 11 metre uzaklıkta, top penaltı noktasının üzerinde...

Kazakistan maçında, belki de maç bitti dediğimiz anda çıktı Arda. Vurdu topa ve gol oldu. Başka bir açıklaması yok bunun. Hakem barajı 1 metre öne kurdurdu, Arda'nın vuruşu rakibe çarpıp gol oldu. Türkiye Kazakistan'ı 2-1 yendi.
Avusturya maçında. Penaltı oldu ve 'evet' dedik içimizden. Evet bu sefer oldu. Sevindik. En iyi ikinci olma şansımız artacaktı. Arda topa yaklaştı ve vurdu. Zor olanı yaptı ama. Belki de şimdiye kadar izlediğim en kötü penaltılardan birini attı. Sonuç . 0-0.
Türkiye iki maçtan 4 puan almış. Belçika'yla puan farkı 2 de kalmıştı.

Ama sanki o iki maç için de son dakikalara gelene kadar, daha konuşulacak çok şey var sanki. En önemlisi de  içimizdeki Hollandalı. Guus Hiddink.
Özellikle Avusturya maçı hemde. Kazansak, grup ikinciliği kesin diyor olacaktık şu sıralar. En iyi ikincilik için oynayacaktık hatta. Ama Hollandalı öyle düşünmedi. Sanki rakip Barcelona'ymış gibi, bir puana razı ve bütün maç ''atmayı'' değil de ''yememeyi '' denedi. Başarılı oldu da.(!) Gol yemedik Avusturya'dan. Ama atamadıkta.

Peki nasıl olacak bu iş? Bu futbolla Avrupa Şampiyonasına gidip ne yapacağız ki? Her karşımıza çıkacak takıma 90 dakika kapanıp beraberliğe razı mı olacağız? Tamam belki Selçuk yoktu, Emre, Hamit ve Nuri'de yoktu. Ama onlar varken de Azerbaycan'a yenildi Milli Takım..

Neyse. Aslında dediğim gibi yazasım yoktu. Ama başlayınca devamı geldi. Kısaca demek istediğim şeye getireyim ben lafı. Bana kalırsa hiç bir yabancı antrenör, Türk Milli takımını Türk bir hocadan daha iyi yönetemez. Kim olursa olsun. Bu kültürü, bu insanın düşüncesini anlamadan, bu takımda başarılı olamazsınız...

1 Eylül 2011 Perşembe

İyi ki doğdun Kral

0 yorum

Bu adama söylenecek fazla söz yok. Türk futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusudur . Türk futboluna şimdiye kadar en fazla katkı veren futbolcudur. Başkası olsa, bana kalırsa derdim, ama bu adam için böyle bir şey diyemem. Dini duruşu, siyasi görüşü hiç bir şey umrumda değil. Hakan Şükür futboluyla kendini sevdirdi bana, ben de o adamı futboluyla hatırlarım. Saygı duyulacak, Türk futbolunda ilkleri gerçekleştiren bir adam Hakan Şükür.
Alman, İtalyan, İspanyol, hiç farketmedi zamanında. Hepsine yazdı Kral. Yeri geldi kafayla, yeri geldi ayağının dışıyla, yeri geldi içiyle, yeri geldi havada asılı durdu Bologna'da . İngiltere'de de attı Kral. ''Hemde Leeds'te Elland Roads'da.''
Yeri geldi gol atamadı, ama üç kişilik oynadı sahada. Canını verdi.
İtalya'ya gitti. Orda da attı. Geri geldi, burda da attı.
Bütün hayatı gol atmakla geçti. Şimdi bu adamı gördüğümde, onun hakkında konuştuğumda , saygı duymaktan başka bir şey yapamam..
İyi ki doğdun Kral. İyi ki doğdun ki ''Çivi gibi çaktın Leeds'e''...