Şu ülkede yıllardır Tanjevic'i eleştirmeyen bir tane insanoğlu yoktur herhalde. Ama bir de bu yönünden bakmalıyız belki de...
13'üncü dev adam
Çok güzel insandı.
Güleryüzlü. Babacan.
Ölene kadar cüzdanında küçücük bi kâğıt parçasını taşıdı, muska gibi...
Gazeteden kesmişti. Sadece dokuz satırdan oluşan, tek sütun bi haberin kupürü... Başlığı “müjde”ydi. Yakalandığı kanser türünün çok yakında tarih olacağını, mucize ilacın en geç altı ay içinde piyasaya çıkacağını “müjde”liyordu o küçücük kupür.
*
Cüzdanında taşıdı umudunu... O ilacın piyasaya çıkmasını bekledi, her görüştüğümüzde çıkarıp gösterdi, bekledi... Altı ay geçti. Yok. Bi altı ay daha geçti. Verdi son nefesini.
*
O zaman da gazeteciydim.
Gazeteci olduğumu sanıyordum demek daha doğru sanırım... Çünkü, yer dolsun diye sokuşturulan tek sütun kıytırık haberin bile ne yalancı umutlar yarattığını,
hangi yürekleri hangi duygusal fırtınalara sürüklediğini, anca o gün fark etmiştim.
*
Okulunda okumuştum güya bu işin...
Ustalarla çalışmıştım.
Ama “hayat”ın en büyük öğretmen olduğunu, yaşarken öğrenilebileceğini, edebi bi laf sanıyordum o güne kadar.
*
Peşini bırakmadım. Kan davası deyin istersiniz. Yıllar geçti, yıllar... O ilaç hâlâ çıkmadı piyasaya... Sorumsuz gazetenin yer doldurmak için salladığı asparagastan ibaretti belli ki.
*
Sonu cek'le cak'la biten, olacak edecek türünden vaatlerden nefret ederim bu yüzden... Binlerce haber yaptım, yüz binlerce sayfa, bi o kadar saat televizyon yayını, önüme gelen cek'lerin cak'ların hepsinin üstünü çizmeye gayret ettim. “Hayat”ı manşet yapmaya çalıştım.
*
Umut, hayatta çünkü.
*
Bogdan Tanjeviç mesala...
Ulusumuzu gururlandıran basketbol milli takımımızın başantrenörü.
Kolon kanseri.
*
63 yaşında, geçen sene teşhis kondu, kemoterapi görüyor, sekiz seans görmesi gerekiyordu, 10 gün önce son seansı vardı, erteledi, “bu ülke bana güvendi, borcum var, bu ülke benim sorumluluğum, altı senedir çabalıyoruz, şimdi vazgeçmek, bırakıp gitmek olmazdı” diyor.
*
Doktoru almış onu karşısına, basketbol diliyle anlatmış, “dört faulle oynuyorsun, üstelik, sahadaki iki hakem de satın alınmış, seni oyundan atmak için fırsat kolluyor, beş faulle hayattan ihraç olman an meselesi, karar senin” demiş...
Bizi tercih etmiş. Kendini ertelemiş.
*
İlaçlar yüzünden bazen yürüyecek enerjisi bile olmuyor ama, “sadece basketbol değil bu” diyor, “Türkiye için bayrak meselesi... Şahsi konuları düşünecek vakit değil, gidemezdim.”
*
Eski Yugoslavya'da, İtalya'da, Fransa'da, Türkiye'de şampiyon oldu, Yugoslavya, İtalya, Türkiye milli takımlarını çalıştırdı, İtalya'yı Avrupa şampiyonu yaptı. 40 senelik antrenörlük hayatında, tek bir idmanı bile kaçırmadı.
“Basketbol benim terapim...
Gene yeneceğim” diyor.
*
Kansere kanser demiyor, “taktik mücadele” olarak görüyor. Son kemoterapi ertelemesi hariç, tedavisine, gıdasına harfiyen uyuyor. Maç bitmeden pes etmeyi olasılık olarak görmüyor. Ve, “size bir sır vereyim” diyor...
“Türkiye, Türk insanı mutlu oldukça, kendimi iyi hissediyorum.”
*
Umut hayatın kendisi.
*
13'üncü dev adam o, yaşayan efsane...
O bizim umudumuz, biz onun ilacı.
13'üncü dev adam
Çok güzel insandı.
Güleryüzlü. Babacan.
Ölene kadar cüzdanında küçücük bi kâğıt parçasını taşıdı, muska gibi...
Gazeteden kesmişti. Sadece dokuz satırdan oluşan, tek sütun bi haberin kupürü... Başlığı “müjde”ydi. Yakalandığı kanser türünün çok yakında tarih olacağını, mucize ilacın en geç altı ay içinde piyasaya çıkacağını “müjde”liyordu o küçücük kupür.
*
Cüzdanında taşıdı umudunu... O ilacın piyasaya çıkmasını bekledi, her görüştüğümüzde çıkarıp gösterdi, bekledi... Altı ay geçti. Yok. Bi altı ay daha geçti. Verdi son nefesini.
*
O zaman da gazeteciydim.
Gazeteci olduğumu sanıyordum demek daha doğru sanırım... Çünkü, yer dolsun diye sokuşturulan tek sütun kıytırık haberin bile ne yalancı umutlar yarattığını,
hangi yürekleri hangi duygusal fırtınalara sürüklediğini, anca o gün fark etmiştim.
*
Okulunda okumuştum güya bu işin...
Ustalarla çalışmıştım.
Ama “hayat”ın en büyük öğretmen olduğunu, yaşarken öğrenilebileceğini, edebi bi laf sanıyordum o güne kadar.
*
Peşini bırakmadım. Kan davası deyin istersiniz. Yıllar geçti, yıllar... O ilaç hâlâ çıkmadı piyasaya... Sorumsuz gazetenin yer doldurmak için salladığı asparagastan ibaretti belli ki.
*
Sonu cek'le cak'la biten, olacak edecek türünden vaatlerden nefret ederim bu yüzden... Binlerce haber yaptım, yüz binlerce sayfa, bi o kadar saat televizyon yayını, önüme gelen cek'lerin cak'ların hepsinin üstünü çizmeye gayret ettim. “Hayat”ı manşet yapmaya çalıştım.
*
Umut, hayatta çünkü.
*
Bogdan Tanjeviç mesala...
Ulusumuzu gururlandıran basketbol milli takımımızın başantrenörü.
Kolon kanseri.
*
63 yaşında, geçen sene teşhis kondu, kemoterapi görüyor, sekiz seans görmesi gerekiyordu, 10 gün önce son seansı vardı, erteledi, “bu ülke bana güvendi, borcum var, bu ülke benim sorumluluğum, altı senedir çabalıyoruz, şimdi vazgeçmek, bırakıp gitmek olmazdı” diyor.
*
Doktoru almış onu karşısına, basketbol diliyle anlatmış, “dört faulle oynuyorsun, üstelik, sahadaki iki hakem de satın alınmış, seni oyundan atmak için fırsat kolluyor, beş faulle hayattan ihraç olman an meselesi, karar senin” demiş...
Bizi tercih etmiş. Kendini ertelemiş.
*
İlaçlar yüzünden bazen yürüyecek enerjisi bile olmuyor ama, “sadece basketbol değil bu” diyor, “Türkiye için bayrak meselesi... Şahsi konuları düşünecek vakit değil, gidemezdim.”
*
Eski Yugoslavya'da, İtalya'da, Fransa'da, Türkiye'de şampiyon oldu, Yugoslavya, İtalya, Türkiye milli takımlarını çalıştırdı, İtalya'yı Avrupa şampiyonu yaptı. 40 senelik antrenörlük hayatında, tek bir idmanı bile kaçırmadı.
“Basketbol benim terapim...
Gene yeneceğim” diyor.
*
Kansere kanser demiyor, “taktik mücadele” olarak görüyor. Son kemoterapi ertelemesi hariç, tedavisine, gıdasına harfiyen uyuyor. Maç bitmeden pes etmeyi olasılık olarak görmüyor. Ve, “size bir sır vereyim” diyor...
“Türkiye, Türk insanı mutlu oldukça, kendimi iyi hissediyorum.”
*
Umut hayatın kendisi.
*
13'üncü dev adam o, yaşayan efsane...
O bizim umudumuz, biz onun ilacı.
Yılmaz Özdil
www.hurriyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder