7 Eylül 2011 Çarşamba

Boşluk



Uzun zamandır yazı yazmıyorum bloga. En son Hakan Şükür'ün doğum günü için yazı yazmışım.
Şu sıralar gerek üniversite sınavına hazırlanmanın verdiği yoğunluk , gerek Türk futbolunda uzun zamandır ortada olan şike mevzusu. Özellikle de ikinci söylediğim yazı yazmaktan soğuttu beni biraz olsun.
Ama neyse ki ligler başlıyor. Belki futbolun 'spor' olan yanına tekrar geri dönebiliriz ülke olarak.

Gerçi gerek milli maçlar, gerek transferin son günlerinin hızlı geçmesi bize biraz olsun unutmuştu futbolun üzerinde oluşan kirleri. Ne milli maçlar, ne Eurobasket ile ilgili yazı yazmadım bloga. Ama çok önemli gelişmelerde oldu Türk sporunda bu arada.

Önce Kazakistan maçı. Öldük öldük dirildik adeta. Verilmeyen gol, yenilen abuk subuk ayrı bir gol, kaçan penaltı, ardından gelen kırmızı kart. Ve son dakika. Topun başında Arda Turan. Kaleye 18 metre uzaklıkta , top barajın 9 metre gerisinde...

Ardından Avusturya maçı. Vasat geçen, pozisyon açısından kısır bir maç. Ve yine maçın son dakikası. Yine topun başında Arda. Bu kez kaleye 11 metre uzaklıkta, top penaltı noktasının üzerinde...

Kazakistan maçında, belki de maç bitti dediğimiz anda çıktı Arda. Vurdu topa ve gol oldu. Başka bir açıklaması yok bunun. Hakem barajı 1 metre öne kurdurdu, Arda'nın vuruşu rakibe çarpıp gol oldu. Türkiye Kazakistan'ı 2-1 yendi.
Avusturya maçında. Penaltı oldu ve 'evet' dedik içimizden. Evet bu sefer oldu. Sevindik. En iyi ikinci olma şansımız artacaktı. Arda topa yaklaştı ve vurdu. Zor olanı yaptı ama. Belki de şimdiye kadar izlediğim en kötü penaltılardan birini attı. Sonuç . 0-0.
Türkiye iki maçtan 4 puan almış. Belçika'yla puan farkı 2 de kalmıştı.

Ama sanki o iki maç için de son dakikalara gelene kadar, daha konuşulacak çok şey var sanki. En önemlisi de  içimizdeki Hollandalı. Guus Hiddink.
Özellikle Avusturya maçı hemde. Kazansak, grup ikinciliği kesin diyor olacaktık şu sıralar. En iyi ikincilik için oynayacaktık hatta. Ama Hollandalı öyle düşünmedi. Sanki rakip Barcelona'ymış gibi, bir puana razı ve bütün maç ''atmayı'' değil de ''yememeyi '' denedi. Başarılı oldu da.(!) Gol yemedik Avusturya'dan. Ama atamadıkta.

Peki nasıl olacak bu iş? Bu futbolla Avrupa Şampiyonasına gidip ne yapacağız ki? Her karşımıza çıkacak takıma 90 dakika kapanıp beraberliğe razı mı olacağız? Tamam belki Selçuk yoktu, Emre, Hamit ve Nuri'de yoktu. Ama onlar varken de Azerbaycan'a yenildi Milli Takım..

Neyse. Aslında dediğim gibi yazasım yoktu. Ama başlayınca devamı geldi. Kısaca demek istediğim şeye getireyim ben lafı. Bana kalırsa hiç bir yabancı antrenör, Türk Milli takımını Türk bir hocadan daha iyi yönetemez. Kim olursa olsun. Bu kültürü, bu insanın düşüncesini anlamadan, bu takımda başarılı olamazsınız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder