24 Ağustos 2011 Çarşamba

İyi, Kötü Çirkin


Tarih 23.Ağustos 1969 İnönü Stadyumu; Geçmişleri Cumhuriyet öncesine dayanan, spor alanındaki ezeli rekabette dünya çapında üne sahip dünyanın en güzel şehrinin iki takımı Fenerbahçe ile Galatasaray'ın maçı;

Galatasaray futbol tarihinin efsane ismi taçsız kral lakaplı Metin Oktay jübile yapıyor. Bu sporcunun Galatasaraylıların gönlünde öyle bir yeri var ki bugüne kadar hiç kimse bu payeye erişememiş, göründüğü kadarıyla bundan sonra da hiç bir futbolcunun erişmesi de mümkün görünmemekte. Jübile maçında Galatasarayın karşısında kim var? Fenerbahçe, ezeli rakibi. Maç ile ilgili Fenerbahçelilerin tek bir isteği var, hem kişiliği hem de futbolu ile insanları kendine hayran bırakan Galatasarayın efsanesine bir kez olsun "Fenerbahçe" forması giydirebilmek. Karşı taraf da Fenerbahçenin efsane açığı Can Bartunun bir kez de olsa Galatasaray forması giymesini istiyor. Maçın ikinci yarısında Metin Oktay Fenerbahçe, Can Bartu da Galatasaray forması giyiyor. Seyirciler bir arada neşe içinde maç seyrediyorlar. O dönemde ezeli rekabette ne var; rakip takımla dalga geçme amiyane tabirle "ti"ye alma var ama nezaket ve incelikle, espiri var ama ölçülü.


Tam 42 yıl geçmiş olmasına rağmen iki kulüp arasındaki rekabet halen devam etmekte ama geçen yıllar nezaketi, inceliği ve ölçülü espirileri götürmüş yerine de aşağılama, küfür, kavga ve tahammülsüzlük getirmiş. Spor ahlakı ve kültürü gitmiş yerine "vahşi kapitalizm" gelmiş. Bugün, şampiyon olmak için her şeyi yapmak, rakibe ceza aldırmaya uğraşmak, şikayet etmek ya da başarılı olmasına engel olmak kısaca rakibi ne pahasına olursa olsun piyasadan silmek temel hedeftir tıpkı vahşi kapitalizm yaklaşımında olduğu gibi. İnsan şaşırıyor, yarım insan yaşamı süresince nasıl olmuş da sporcu kimlikleri öne çıkan beyefendi kişiler gitmiş yerine para babaları kulüp başkanı olmuş. Derin teknik bilgileri ve uslüpları ile spor karşılaşmalarını edebi bir şekilde yorumlayan yazarlar gitmiş de yerine rakip takıma sallayan kendi takımının başarılarını abartan fanatik külüp taraftarı kalemşörler gelmiş. O dönemi yaşayan insanlar hala sağken birlikte neşe içinde maç seyreden futbol seyircisi ne zaman tek hedefi rakip takıma zarar vermek olan zombilere dönüşmüş? Nasıl olmuş da spor külüpleri en çok forma satışı, en çok hasılat ve sponsor geliri alma üzerine yoğunlaşan şirketlere dönüşmüş?

Sanırım sorunun cevabı para ile alakalı, ülkemiz futbolu küresel sermayenin girdabına kapılmış durumda ve eğer para ekseninden çıkaramazsak bu sorun derinleşerek sürecektir. Bugün sürdürülen çabalar sanılmasın ki ülke futbolunun kurtuluşu için yapılmakta. Tüm çabalar futbol endüstrisinin yani sermayenin faaliyetlerini sürdürme çabasıdır. Artık büyüğünden küçüğüne tüm kulüpler küresel sermayeye esir durumdadır. Sistemin tek ilacı da paradır. Taraftarına şirin görünmek için yalandan bağıranları dürüstlük taslayanları ciddiye almamak gerekmektedir. futbolumuzda her şey paradır ve bu parayı sağlayan en önemli unsur da fenerbahçe-galatasaray rekabetidir. Bu olmaz ise ligimiz beş para etmeyecektir. İşin içinde olan herkesin şike olayını kapatma, görmezden gelme ya da erteleme girişimleri de bu yüzdendir. Hatta eminim şike olayının kabulü ve örneğin üç büyük kulübün küme düşmesi ve ceza alması halinde futbol endüstrisinin uğrayacağı maddi kayıbın büyüklüğü kendisi de küresel sermayeye muhtaç olan UEFA'ya bile geri adım attıracaktır.

Burada önümüze iki yol çıkmaktadır. Ya futbolumuz kendi topraklarımızda yetişen, eskiden olduğu gibi küçük paralarla top oynayan amatör ruhlu gençlere emanet edilecek, ya da para ve şöhret için her şeyi yapabilen kapitalistlere bırakılacaktır. İlla ki şampiyonlar ligi şampiyonu olmayı ya da global futbol piyasasından daha fazla para almayı hedefliyorsak o zaman bu soruşturmadan ya da davalardan birşey çıkmayacaktır. Yazımıza 42 yıl önce bugün olan bir jübile maçı ile başlamamızın tek sebebi futbolumuzu kurtarmak için bir alternatifimiz daha olduğunu hatırlatmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder