30 Eylül 2010 Perşembe
Karabük maçı öncesi büyük şok!
Anket sonucu!
Elano belasından kurtulmalı!
"ELANO BELASINDAN KURTULMAK LAZIM!"
"Ben her fırsatta Brezilyalılara karşı olduğumu söyledim. Bunun en son örneğini Jo ve Lincoln'de gördük. Baktığınızda Elano, Brezilya milli takımında terinin son damlasına kadar mücadele ediyor. Koşuyor, sahada basmadık yer bırakmıyor, terden sırılsıklam oluyor. Ama maalesef Galatasaray'a gelince o Elano gidiyor yerine başka bir Elano geliyor. Bizim en büyük şansızlığımız eğer Dünya Kupası'nda sakatlanmasaydı Galatasaray ondan çok iyi para kazanacaktı ve bir beladan da kurtulacaktı. Ama kurtulamadı..."
"GALATASARAY İYİ YOLDA"
Ben Eskişehir maçı öncesinde bu maçın dönüm maçı olacağını söylemiştim. 'Bu maçı alırsak Galatasaray'ın önünde kimse duramaz' demiştim. Nitekim söylediklerim doğru çıktı. 4'te 4 yaptık, 12 puan kazandık. Bundan sonra serinin devam edeceğini düşünüyorum. Galatasaray'ın önü açık, Galatasaray'ı iyi günler bekliyor."
"MISIMOVIC VE INSUA İYİ TRANSFER"
Misimovic ile devamlı görüşüyorum. Insua ve Misimovic, ikisi de iyi oyuncular! Takıma yavaş yavaş alışıyorlar ve adaptasyon sürelerini tamamladılar; daha da iyi olacaklar.
"LİDER GİDERSEK ŞAMPİYONUZ"
"Türk Telekom Arena'ya lider gidersek ipi göğüsleriz... Galatasaray ın şampiyonluk şansı çok yüksek. Fenerbahçe ve Beşiktaş da iyi transfer yaptılar. Ben; Türk Telekom Arena'ya lider gidersek ipi göğüsleyeceğimize inanıyorum."
29 Eylül 2010 Çarşamba
Belediye gitti,kaldı 2...
Mesut 1. sırada!
28 Eylül 2010 Salı
Orlando savaşa hazır!
“Zaten playoff’ta görüşeceğiz, o zaman her şey ortaya çıkacak.” – Vince Carter
“Onların üç oyuncusu var, benim 12. Ligdeki tüm takımlardan daha derin bir kadroya sahibiz. Onlar üç, biz 12 kişiyiz. Maçlar başlayana kadar Miami kâğıt üzerinde bir takımdan ibaret.” – Otis Smith
“Kadromuzdan memnunum. Rakiplerimiz bu yaz bize göre kadro kurdular. LeBron ve Chris Bosh’la imzaladıktan hemen sonra Dwight Howard’ı savunabilmek için sekiz pivot aldılar.” – Otis Smith
“Kâğıt üzerinde en yetenekli kadroya sahipler, fakat bu kazanmak için yeterli değil. Çoğu zaman en yetenekli kadro kazanmaz. Belki de kazandığından çok kaybeder.” – Stan Van Gundy
Fenerbahçe'den Alpaslan Dikmen pankartı
27 Eylül 2010 Pazartesi
Baros Karabükspor maçında yok..
Elano uçar gider...
26 Eylül 2010 Pazar
Golcü'yle gelen galibiyet&Kral geri döndü...
Unutmadık Alpaslan Abi...
Futbol nedir? Takımınıza maçı kazandıran şey nedir? İnce ince düşünülmüş, özenle uygulanmış bir taktik mi? O taktiği yaratan ‘beyin’ mi? Uygulayan futbolcular mı? Taktik maktik hak getirdiğinde sahneye çıkan yıldızlar mı? Yoksa lehinize aleyhinize, artık Allah o gün ne verdiyse, ince ince düdük çalan hakemler mi? Hepsinin özü şans mı yoksa? O topu direkten döndüren ya da filelerle buluşturan, son saniyede dünyanın en iyi kalecisine elinden kaçırtan, yaradana sığınıp vurduğunuzda 90’a takan? İyi bir zemin yeter mi kazanmaya, sadece inanarak kazanılıyor mu gerçekten yoksa? Taraftarı neresine koyuyorsunuz futbolun peki? Birbirine denk iki takım 4-4-2 oynadığında maçı kim kazanacak, söylesenize hadi?
Ben, uzun seneler önce, futbolun taraftar olduğuna inandım... O maçı güzelleştiren, nefis bir stadyum, güzel bir zemin, iyi bir kadro, limonata gibi bir hava kadar, dolu tribünler oldu benim için... Hatta tribünler olduktan sonra, onlar olmasa bile oldu zaman zaman... Ben tribünde edinilen arkadaşlıkları, o haftadan haftaya, 90 dakika için bir araya gelmeleri, tribünde gülme krizine girmeleri, devre arasında maç geyiği yapmaları, kim var kim yok diye bakmaları, tekrarı olmayan pozisyonu kaçırdığında yanındakine ‘Kim attı, kim attı?’ diye sormaları sevdim...
En çok arkadaşlarımı sevdim
Aynı anlamsız tezahüratı, bir profesöre ve bir ilkokul mezununa, bir üst düzey yöneticiye ve kapıcısına omuz omuza yaptıran neydiyse artık, benim sevdiğim tam da oydu... Soğuk havalarda tribünde bir avuç olmanın hissettirdiği ayrıcalığı sevdim ben... Soğuktan donmaya ramak kala patlayan ve tek amacı bizi zıplatarak ısıtmak olan “Çıldır, çıldır, çıldırmayan...” tezahüratını sevdim... Hava ne kadar soğuk olursa olsun, tribünde hissedilen ‘Aslında o kadar da soğuk değil!’ duygusunu sevdim... Yağmurda ıslandığını fark etmeden ıslanmayı, güneşte yandığını anlamadan yanmayı sevdim...
İlk defa çıktığı kız arkadaşını maça getirip, galibiyet sonrası tezahürat yapa yapa eve gittiği için kızı statta unutan salak tribün arkadaşımı sevdim... Her maçı falancanın sağında filancanın solunda, sezonlardır yıkanmayan kokuşuk (aka uğurlu) formasıyla seyretmezse o maçın kesin kaybedileceğine inanan naif erkekleri sevdim... “Bu erkekler neden sadece statta naif?” diye düşünmeyi sevdim... Gittiğimiz fasıllarda bazı şarkıların ‘orijinal’ versiyonunu hatırlamamayı, büyük bir ciddiyetle, kimseye fazla çaktırmamaya çalışarak tribün versiyonunu söylemeyi sevdim... Alelade bir şarkı radyoda çalarken içimden, sırf o şarkı bizim takım gol attığında statta çalan şarkı olduğu için kendimi ‘Gooool’ diye bağırırken yakalamayı sevdim... Maç öncesi tahmini 11’ler yapmayı sevdim... Maç sonrası ev yolunda maç kritiği yapmayı da... Hagi’yi sevdim ben... Hooijdonk’u sevdim... Nouma’yı da...
Ama ben en çok tribünde edindiğim arkadaşları sevdim... En sağından başlayıp, ortasından geçip, en solunda karar kıldığımız tribünde yanında oturduğumuz Sarı’yı, Nevzat’ı, Bülent’i, Emin’i, Zafer’i, Burak’ı, Alpaslan’ı...
Maça gidince orada olduğunu bildiğin bir şeydi Alpaslan... Nasıl Galatarasay’ın tam kafandaki olmasa da öyle ya da böyle bir 11’le sahaya çıkacağı kesinse, Alpaslan’ın da orada olacağı kesindi... Aşağıda durur, pankartları tek tek astırırdı... “Kanka, üst üste gelmesin” derdi... Tribünde kavga da gördüm, korkunç yenilgiler de, ama Alpaslan’ın gülmediğini hiç görmedim ben.... Basketbol maçında da oradaydı, deplasman maçında da... Bursa deyince Ebru telefonda, “O maç haftaya değil miydi?” diye düşündüm anlamsızca...
Bizim arkadaşlarımız daha hiç ölmemişti Alpaslan... Annemlerin uzaktaaaan ahbaplarının başına gelen bir şeydi ölüm... “Kaç yaşındaydı?” diye sorunca “83” cevabıyla gizlice iç rahatlatan bir şeydi... Ama meğer ölüm varmış, korku varmış, bu dünyanın sonu varmış... Sayende onu da öğrendik Alpaslan...
Türk futbolu!
25 Eylül 2010 Cumartesi
Hedef üç puan,rakip Belediye
Sudan Milli takımı!
Buonanotte geri döndü!
Bu kazadan sonra futbol hayatının büyük ihtmalle bittiğini düşünürken yeşil sahalara geri dönen Buonanotte pazar günü de golle tanıştı. Gol sevinci görülmeye değer. Futbolu, golü ne kadar özlediğinin dışa vurumu adeta. Belki yaşlı kıtaya transferi bir kaç sezon gecikecek fakat Diego için artık bu konunun o kadar da önemli olduğunu düşünmüyorum. Buonanotte çok uzun süre uzak kaldığı yeşil sahalara eskisinden daha hırslı bir şekilde dönecektir. Tabii ki kaybettiği arkadaşlarını da hatırlayarak...
O yapınca trivela,ben yapınca 'bu ne la'!
Fazla söze ne gerek?
Enes'e özgürlük!
"Free Enes" kampanyası büyüyor!
Fenerbahçe Ülker, yapılan soruşturmada Enes'e para verildiğini söylerken, Kentucky Üniversitesi bu durum karşısında Enes'in takımda yer alabilmesi için bir yöntem arıyor.
Otoritelerin Enesli Kentucky'yi NCAA'in şampiyonluk adayı göstermesi de Kentucky halkını hareketlendirirken şehir sakinleri, Enes'in serbest kalması ve bu sayede Fenerbahçe ile bağının kopması için bir kampanya başlattı.
Şehrin çeşitli yerlerine "Free Enes -Enes'e Özgürlük-" pankartları asılırken, üzerinde "Free Enes" yazılı tişört, bardak ve şapkalar da satılıyor.
Kentucky antrenörü John Calipari "Fenerbahçe, Enes'i kaybetmemek için tabi ki para verdiğini söyleyecek ama Enes'in aralık ayına kadar takıma katılacağını düşünüyorum" yorumunu yaptı.
Bu arada daha önce "Profesyonel takımda oynayan bir sporcu NCAA'de oynayamaz" kuralı Kentucky'nin baskıları sonucu "Profesyonel sözleşmesi olan bir sporcu NCAA'de oynayamaz" şeklinde değiştirilirken, NCAA'in yürüttüğü ve devam eden soruşturmada Kentucky, Enes'in takıma katılabilmesi için baskı kurmaya devam ediyor.
Ne olacak bu 'orta'nın hali?
24 Eylül 2010 Cuma
Bobo 'Recep'mi oluyor?
Milliyet'in haberine göre ocak ayında Türk statüsünde oynamaya hak kazanacak olan Bobo'ya, Beşiktaş Kulübü ilginç bir teklif yapmaya hazırlanıyor. Beşiktaş'ın, Brezilyalı golcünün Türk vatandaşı olmayı kabul etmesi halinde ücretinde önemli bir iyileştirme yapıp 3 yıllık sözleşme önereceği öğrenildi. Bobo geçtiğimiz haftalarda Beşiktaş'ın sözleşme yenileme isteğini reddetmişti. Ancak Bobo'nun bu sefer kendisine yapılacak bu yeni teklifi kabul etmesi bekleniyor.
Galatasaray'ı güzel günler bekliyor!
Galatasaray'da güneşli günler yaklaşıyor. En az 250 milyon dolarlık bir gelir ufukta belirdi. Şimdiden yerli ve yabancı şirketler ortaklık için kuyruğa girdi...
Riva’daki arazisinde gerçekleştirilecek villa projesi için ihaleye hazırlanan Galatasaray Spor Kulübü, bugünden itibaren, şirketlerden teklif almaya başlayacak. Ön yeterlilik ilanına çıktıklarını ve buna göre teklif toplayacaklarını ifade eden Galatasaray Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi Işın Çelebi, “Burada maksadımız Galatasaray’ın kasasına maksimum geliri koymaktır. Riva’daki projeden minimum 250 milyon dolar olmakla birlikte, bu rakamın da üzerinde gelir elde etmeyi bekliyoruz. Daha düşük bir miktarı kabul etmemiz söz konusu değil” dedi.
İKİ FARKLI TÜRDE TEKLİF ALINACAK
Gazete Habertürk'te Menekşe Ataselim imzası ile yeralan haber şöyle:
Işın Çelebi, alınacak tekliflerin iki farlı biçimde hazırlanabileceğine dikkat çekerek, şu bilgileri verdi:
“Şirketler, yalnızca inşaat işini üstlenmeye yönelik veya hasılat paylaşımı modelinde yatırımcı olarak teklif verebilirler. Yani, hem ‘konut ve rekreasyon projesi inşaatı yapımı ve satışı’, hem de ‘gelir paylaşımı karşılığı arsa satışı işi’ teklifi alacağız. Hangi teklif düşüncelerimize daha uygun olursa, projeyi o modelle yapacağız.”
Riva’daki proje için Galatasaray’ın kapısını çalan pek çok yerli ve yabancı şirket olduğunu da hatırlatan Çelebi, ön yeterlilik başvurularının 5 Ekim günü saat 18.00’e kadar alınacağını ve başvuruların 12 Ekim’de cevaplanacağını kaydetti.
‘26 KASIM’DA KARARI AÇIKLAMAK İSTİYORUZ’
“Tekliflere bakacağız; ‘Piyasa bize ne söylüyor?’ diye düşüneceğiz. Buna göre değerlendirip bir fiyatlama yapacağız” diyen Çelebi, şöyle devam etti: “Nihai kararı da 26 Kasım’da, en geç kasım sonunda vermek istiyoruz. Her şeyin açık ve şeffaf olacağı bir iş modeli uyguluyoruz. Buradaki 1 milyon 175 bin metrekarelik arazimiz üzerinde 250 bin metrekare civarında kapalı inşaat alanı var. 850 bin metrekare ise yeşil alan olacak.”
‘KEMER COUNTRY’NİN 10 KATI KALİTESİNDE BİR İŞ YAPACAĞIZ’
“Projede 200 bin metrekarelik bir ormandan söz ediyoruz. Olduğu gibi kalacak burası…” diyen Işın Çelebi, 840 ünitelik bu projeden ikincş köprü vasıtasıyla Levent’e ulaşmanın 15 dakika olacağını ifade etti. Çelebi, üçüncü köprü hizmete açıldığında bu sürenin 7-8 dakikaya kadar kısalacağını belirterek, şöyle konuştu:
“Projede, sosyal tesisler ve diğer rekreasyon aktivite yapılarının yanı sıra bir de tenis kulübü kuracağız. 312 A tipi konut, 248 B tipi ikiz konut, 208 C tipi dubleks konut, 40 D tipi konut ve 32 üniteli bir rezidans yapılması planlanıyor. Kemer Country’nin 10 katı kalitesinde bir iş olacak. Zaten, Galatasaray Gayrimenkul Yatırım ve Geliştirme şirketini de kurduk. Bu ay Genel Kurul’da açıklanacak. Kurumsallaşmaya paralel olarak, iş modelinde bütün bir değişiklikten söz ediyoruz.”
Babasının oğlu!
İşte Enzo Zidane...
Kewell from İstanbul!
Evinin bir camiinin yanında olduğunu söyleyen Harry Kewell, "Bütün camileri nefes kesici buluyorum. Ezan sesi bana huzur veriyor. Dua etmek beni sakinleştiriyor" dedi. Evinin yanında bir cami olduğunu belirten Kewell, "Ezan sesiyle huzur buluyorum. Çok etkileyici mimarileri var" dedi. Ailesinin Türkiye'ye alıştığını belirten yıldız oyuncu, oğlunun en çok çayı sevdiğini söyledi.
23 Eylül 2010 Perşembe
Şeytan!
Varan 1: "Misimovic zaten Bundesliga'yı artık kaldıramıyor diye gönderildi." diyor Şeytan. Misi, son sezon Wolfsburg'ta ŞL dahil toplam 45 maç oynadı. 14 gol, 20 asist yaptı. Kim neyi kaldırmış belli oluyor zaten.
Varan 2: "Insua Liverpool'da da oynamıyordu" diyor Şeytan. Insua, son sezon Liverpool'da ŞL dahil toplam 44 maçta oynadı. Bir bek için gol-asist sayısı çok önemli değildir, 1 gol ve 4 asisti var. Bence kaldırmış beyler.
Varan 3: "Güntekin, sana Süper Lig'te Lorik Cana gibi 20 tane adam bulurum" diyor Şeytan. Rakam vermeye gerek yok. Adam hem Şampiyonlar Ligi'nde top oynamış Marsilya'nın, hem Premier Lig'in gedikli takımı Sunderland'in, hem de Arnavutluk Milli Takımı'nın yıllarca kaptanlığını yapmış. Doğru düzgün maç kaçırmaz, son derece istikrarlı. Sen adamın burada oynadığı futbolu istediğin kadar eleştir, lafım olmaz. Zaten henüz bir şey yapamadı adam. Ama sırf GS'ı kötülemek için saçma sapan, cahil cühela yorumlarıyla adamı yalan yanlış eleştirmenin tanımı nedir bilemiyorum.
Bu adam aylarca Baros'un iyi bir forvet olmadığını, bu takımın esas forvetinin Nonda olması gerektiğini de savunmuştu zamanında. Rijkaard'ın B Planı, Keita ve Elano'nun topçu olmayışları... Daha bir sürü mahareti var da, hepsine girmeyeceğim şu anda. Üstü kapalı bir şekilde takmış durumda GS'a.
Yeter artık Rıdvan. Ülkenin en iyi yorumcusu olma kapasitesine sahip biri olarak, ne yazık ki sana saygı duyanların sayısını düşürüyorsun. Kendimi tekrarlıyorum; Madem o kadar çok biliyorsun, neden hala orada oturuyorsun?
Baros sakatlandı!
İşte sarı-kırmızılı kulübümüzden yapılan o açıklama:
"Galatasaray Profesyonel Futbol A Takımı'nda sakatlıkları ve tedavisi devam eden futbolcular ile ilgili bilgiler aşağıda belirtildiği gibidir:
Sabri Sarıoğlu ve Hakan Balta fizyoterapist eşliğinde saha egzersizlerine başladı.
Ayhan Akman takımla çalışmalara katıldı. Tedavisine devam edilen Ufuk Ceylan ise düz koşu yaptı.
Çağlar Birinci, kondisyoner Fatih Yıldız eşliğinde çalışmalarına devam etti. Antrenman sırasında ayağına basılan Milan Baros hafif bir sakatlık geçirdi. Milan Baros, yarın takımla çalışmalarına devam edecek."
Bursa'ya yeni kardeş!
Celtic taraftarlarından gelen elektronik postaya hem şaşırdıklarını hem de sevindiklerini anlatan Eren, "Celtic taraftarları gönderdikleri mailde, hem kulübümüzün ürünlerini talep etti hem de Rangers'a karşı Bursaspor'u destekleyeceklerini iletti" dedi.
Eren, Anthony Bunnage isimli taraftarın, elektronik postasında, "Ben Celtic taraftarıyım. Sizin de yakında Glasgow Rangers ile maçınız var. Bu maçta sizi desteklemek için formanızı almak istiyorum. Eğer yeteri kadar taraftarınız gelmezse biz gelip Bursaspor'u destekleyeceğiz" diye yazdığını ifade etti.
Bursaspor ile Celtic'in renktaş takımlar olduğunu, iki kulüp taraftarları arasında zaten uzun bir süre önce sanal alemde dostluk kurulduğunu vurgulayan Eren, "İskoçya'ya Bursa'dan taraftarlarımız gidecek. Diğer Avrupa ülkelerinden de Türkler'in bu maça ilgi göstereceğini düşünüyorum. Ancak sanırım bizi destekleyenler, Celticli futbolseverler sayesinde tahminimizden daha fazla olacak" diye konuştu.
Eren, Celtic ile Bursaspor taraftarları arasında Şampiyonlar Ligi maçları sonrası ortak organizasyonlar düzenlemeyi planladıklarını,ayrıca dünyadaki diğer yeşil-beyazlı renklere sahip kulüplerle de dostluk kurmak için çaba harcayacaklarını vurguladı.
Selçuk Eren, İskoç taraftarlar Anthony Bunnage ve Sean Burns'un forma taleplerinin ücret karşılığı hemen karşılandığına değinerek, bunun dışında Celtic taraftarlarından birkaç talep daha aldıklarını kaydetti.
22 Eylül 2010 Çarşamba
21 Eylül 2010 Salı
Rondo hapiste!
Rondo hapiste fakat suçlu olduğu için değil. Bir enerji içeceği firmasının Amerika'da düzenlediği King Of the Rock etkinliği çerçevesinde kazanana ödülünü vermek için Alcatraz'daydı Rondo. Kaçmanın imkansız olduğu söylenen hapishanenin artık müze olan bölümlerini gezerken demir parmaklıklar arkasında bir resim çektirmek istemiş All Star guard. Umarız bu resim gerçeğe dönüşmez...
20 Eylül 2010 Pazartesi
Futbol katilleri iş başında!
Gaziantepspor-Bursaspor maçı yardımcı hakemin kafasına atılan cisim dolayısıyla tatil edildi.
G.Antep-Bursa maçı yarıda kaldı!
Spor Toto Süper Lig'de Gaziantepspor ile Bursaspor arasında oynanan 5. haftanın son maçı yarıda kaldı.
İlk yarısı golsüz tamamlanan karşılaşmanın ikinci yarısında 56. dakikada Bursaspor, Ömer Erdoğan'ın kafayla attığı golle 1-0 öne geçti. Bu golün ardından tribünlerden protestolar yükselirken sahaya yabancı cisimler atılmaya başladı.
62. dakikada yabancı cisimlerden birinin yardımcı hakemlerden Muharrem Yılmaz'ın kafasına isabet etmesi ve yaralaması üzerine maçı durduran hakem Deniz Çoban, maçı durdurdu ve orta sahaya geldi. TFF temsilcisi ile görüşen hakem Deniz Çoban bir süre bekledikten sonra soyunma odasına gitti. Bu sırada yine hakemlere yabancı cisim atılmaya devam edildiği görüldü.
Daha sonra stat ses sisteminden yapılan açıklamada, maçın tatil edildiği duyuruldu.
Galatasaray'lılık;Ruh!
Türkiye'de gücün simgesidir Galatasaray. Sembol olarak 'Aslan'ın seçilmeside bu nedendendir. Gücün simgesidir Aslan. Hakimiyetin simgesi. Ve Galatasaray sadece iyi gün için yoktur,iyi gününde hatırlanmaz. Galatasaray'lı kötü günde sever takımını,kötü günde birlik olur,haykırırlar kol kola,'Asaletin bize yeter' sloganı taraftarı bir arada tutar. Onlar takıma,futbola,oyuna aşık değillerdir,onların aşkı armaya,onların sevgisi Galatasaray ruhunadır aslında.
Galatasaray camiası bir başkadır. Belki de son zamanlarda başarısızlığın sebebide budur. Galatasaray yukarıda yazdığım gibidir,ruh takımıdır. Galatasaray'lı futbolcu ruhuyla oynar,antrenörü ruhuyla verir taktiğini. Ama artık Galatasaray'da bu yok. Bu eksik bu takımda. Derwall'inden ,Coşkun Özarı'sına,Fatih Terim'den Gerets'ine(!). Evet Gerets diyorum. Çünkü son zamanlarda belki de Galatasaray'a gelmiş,Galatasaray için gerçekten içten uğraşmış,alnına taş yemiş tek adam o dur aslında.Galatasaray'ı ruhuyla şampiyon yapan son adam o dur. Ve Galatasaray bunun sıkıntısını çekiyor aslında. Takımda yetenekli oyuncu ne kadar fazla olursa olsun,o oyuncu o ruhu taşımıyorsa,mağlubiyeti 1 saat sonra unutuyorsa Galatasaray'da barınamaz,başarılı olamaz. Bülent Korkmaz'ın bir konuşmasında söylediği cümle şöyleydi ; Maç kaybettiğimizden sonraki gün içinde değil evden,odamdan çıkmazdım. Böyle oyunculara sahipken,Galatasaray'lı oyunculardan kuruluyken bu hale gelmek,o ruhun kaybolacağı hissine ve korkusuna kapılmak bir Galatasaray'lı olarak beni gerçekten kötü etkilemeye başladı.Takımına aşık,ruhuyla oynayan çok oyuncu kalmadı Galatasaray'da,kulübeye baksanız orada duran kavruk tenli adamın umrunda değil Galatasaray'mış sarı kırmızıymış..